Aşkın Mektubu B.34.

4.2K 281 56
                                    

Merhaba kitap dostları, 10 k olduk çok teşekkür ederim.

Ben haftada bir bölüm atıyorum, en son bölüm attığım hafta bin okuma aldı ama ne yazık ki beğeni sayısı bu okuma oranına göre çok düşük.

Bilmenizi isterim ki; şimdiye kadar sadece fragman okudunuz asıl hikaye bundan sonra başlıyor.

Son günlerde Müdür Bey'e bir şeylerin olduğu kesindi. Bir bakıyorsun hiç huyu olmadığı halde sinirleniyor, bir bakıyorsun olağan dışı duygusal davranıyordu. Bazen de çok sessizleşiyordu; çoğu zaman da kendini çalışma odasına kapatıyordu. Babasının ruh halini bir tek Nihan, sezinliyordu ama neyi sakladığını dair bir ipucu yoktu. Müdür Bey'in derdi her neyse çok derinlerde saklı olmalıydı ve bunu büyük olasılıkla ailesine yansıtmak istemiyor olabilirdi. 

Besim Müdür, aymaz bir tavır takınarak masa başından kalkıp giden kızı Canan'ın arkasından yüksekçe bir ses tonlamasıyla "Canan!" diye seslendi. 

Babasının gür çıkan sesini duyan Canan"ın ayakları olduğu yere mıh gibi çakıldı kaldı çünkü ilk defa babasının üslubu bir berduş gibi dağınık ve kabaydı. Başı döndü, dizleri titredi, içinde tarifi imkânsız korkular oluşmaya başladı.

Kızının ayakta sendelediğini fark eden baba bey, bu kez sesinin ayarını biraz alçaltarak; "Ben şimdi aile tabibini arar durumunu izah ederim. Bakalım bir ilaç falan önerecek mi? Eğer ilaç alırsan geceyi daha rahat geçirirsin." dedi. 

Canan, arkası dönük olarak fısıltıyla; "Sen bilirsin baba!" dedi ve usulca odasına çekildi. 

Gerçekten de ağlamaktan ve kalbi hisleriyle baş edememekten başı zonkluyordu. Kendisi de biliyordu ağrı giderici bir ilaç alsa başının ağrısına iyi gelecekti, hem rahatlatacak hem de uyumasına yardımcı olacaktı. Kim bilir belki biraz uyursa unuturdu kalbine taştan ağır gelen sözleri. Sevilmediğini. Onurunun ve gururunun kırıldığını. Hata duygularının bin bir parçaya bölündüğünü unuturdu... 

Hepsinden de acısı her şeyi kendi elleriyle berbat ettiğini, ruhunda iflah olmaz yaralar açıldığını dahası yaşadığını bile unuturdu... 

Uyuyup derin uyaklara dalmazsa eğer yaşadığı hiçbir olguyu unutamayacak ve kalbi duygularıyla asla baş edemeyecekti zira genç kız hassas ruhlu bir kişiliğe sahipti. Canan, bir kere sevmeyi ama ruhunun derinliklerine işleyecek kadar çok sevmeyi murat etmişti. Bu dileği gerçek olmuştu fakat aşkı kara sevdaya dönüşmüş körpe bedeni dipsiz kuyularda boğuluyordu şimdi; karanlık ve dipsiz kuyulardan çıkmak için çırpındıkça daha da dibe çekiliyordu bütün varlığıyla. 

Genç kız, geceyi aile tabiplerinin önerdiği ağrı dindirici ilaçtan alarak zor bela geçirmişti geçirmesine lakin bu sabah Nihan'ın dersi vardı. Bu gelişin bir son veda olduğunu ve sonun başlangıcı olduğunu biliyordu. İşte asıl canını yakan bu vedaya kendisinin sebebiyet vermesiydi. Üstelik ne yapacağını nasıl davranacağını veyahut nasıl bir yol izleyeceğini bilememesiydi. Odasından çıkmak istese âşık olduğu adamın yüzüne tekrar bakabilme cesareti gösterebilecek miydi?

Kararsızlık içinde bocalayan Canan, kahvaltı saati odasından çıktı lakin kahvaltı yaptıktan sonra başım ağrıyor diyerek tekrar odasına çekilmişti. Birazdan Sinan'ın geleceğini biliyordu. Esasında söz dinlemez asi tarafı Sinan'ı görmek için can atıyordu fakat mantığı reddediyordu. 

Bir taraftan mantığı devreye girerek âşık olduğu adamı görmeyi reddediyordu diğer taraftan iç sesi mantığına destek vererek; "Kalbi bir başkasına aitse O'nu sevmeye devam mı edeceksin?" sorusunu yöneltiyordu. 

Müdürün Peçeli Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin