Merhaba kitap dostları!
Yeni bölüm geldi iyi okumalar.
Nihan, Canan, Serap, biz üç kardeş sizleri çok sevdik. Zaman zaman evlerinize gelip konuk olmak isteriz. Kabul ederseniz.
Kız çocuğu büyütmek ibadettir. Onları kırmadan dökmeden yetiştirmek hem de ibadetlerin en büyüğüdür. Eğer 'cennet anaların ayağı altındadır' söyleminden yola çıkacak olursak bu düşüncemizi desteklemiş oluruz...
Müdür Bey'de bu bilinçle üç kız çocuğu büyütüyordu. Kızlarını hayata hazırlarken gönlünden geçen; eğitimini tamamlamış kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü kadınlar yetiştirmekti.
Nihan, kısıtlı bir yaşam sürerken Serap ve Canan, daha özgür daha başına buyruk büyüyorlardı. Nihan ile ablası Serap arsında dört yaş Canan ile iki yaş vardı. Canan, lise birinci sınıfta okurken Serap lise üçüncü sınıfta okuyordu. Nihan ise henüz ortaokul dersleri alıyordu.
Serap, güzelliğinin verdiği öz güvenle başına buyruk takılırken Canan, ablası Serap'a göre daha duygusal ve romantik bir kızdı. Nihan ablalarına kıyasla daha gerçekçi ve ayakları üzerinde durmayı başarabilen bir karaktere sahipti.
Kız kardeşleri kendi âlemlerinde sağa sola savrulurken Nihan, okumaya merak salmış tam bir kitap kurdu olmuştu; aynı zamanda yabancı dil öğrenmeye de aşırı bir merakı vardı. Bunun yanı sıra edebiyatla da yakından ilgileniyordu. Onun için hangi dil olursa olsun fark etmezdi çünkü okuduğu kitaplardan her dilin bir insan demek olduğunu öğrenmişti. Yabancı dile bu kadar merakı olduğundan dolayı ister istemez her fırsatta kendisine hoca tutması için babasını sıkıştırıyordu.
Kıymetlisi istemiş babası yabancı dil hocası için araştırmalara başlamıştı. Nihan, kendi evlerinin içinde kendi ütopyasında yaşayıp giderken zaman zaman babasıyla birlikte kısa yürüyüşlere çıkıyor ancak kitapçıya kadar düşüyordu yolları, zaten Nihan'ın dış dünya ile bütün irtibatı bununla sınırlıydı.
Ne yazık ki bu kısa yürüyüşler artık Nihan'ı huzursuz etmeye başlamıştı. Sokağa her çıktığında insanların meraklı bakışlarına maruz kalıyor ve bu onu geriyordu. İnsanların nazarını üzerine çekmek istemediği için babasıyla yaptığı kısa yürüyüşleri artık akşam saatleri yapar olmuştu. Nihan, kendi evlerinin sınırları içinde hatta kendi odasıyla sınırlı bir dünya kurmuştu kendine dedik ya; aslen huzuru ve mutluluğu bulduğu tek yer orasıydı.
Babası bir zamanlar anlatmıştı; kızım dışarıdaki dünya acımasız ve can yakar diye. Şimdi babasını çok daha iyi anlıyordu çünkü dışarıya her çıktığında huzuru kaçıyor, canı yanıyordu. Onun içindi kendi kurduğu dünyanın sınırları dışına çıkmak istemeyişi.
Nihan'ın dış dünyaya açılan tek kapısı kitaplarıydı. Kitapları sayesinde çok uzak diyarlara yelken açıyor ülke ülke geziyor maceradan maceraya koşuyordu. Yani Nihan, geziyor, keşfediyor, öğreniyordu...
Bazen bir 'Pamuk Prenses' oluyordu bazen 'Külkedisi' daha çok kendisini 'Rapunzel'e' benzetiyordu. Rapunzel, bir kuleye hapsedilmişti kendisi odasına; aralarındaki benzerlik aynıydı.
Nihan'ın çoğu zaman hayalperest kişiliği ortaya çıkar olmadık düşlere kapı aralardı. Sahi bir gün beyaz atlı bir prens gelip tıpkı Rapunzel' de olduğu gibi kendisinde alıp kaçırır mıydı? Hayaldi ama kim bilir belki bir gün bekleyip durduğu beyaz atlı prens çıkar gelirdi.
Evet, Nihan'ın hayalperest bir kişiliği vardı çokça da hayal kurardı ama bütün bunların birer avuntudan ibaret olduğunu bilir işte tam da bu yüzden geleceğe yönelik hiçbir plan yapmazdı. Geleceğe yönelik plan yapmazdı çünkü hayalci olduğu kadar gerçekçi bir yönü de vardı. Bir bakıma gelecek kaygısı gütmek kendi dünyasının sınırları dışına çıkmak demek oluyordu. Kendi dünyasının sınırları dışına çıkıp hiç bilmediği bir yaşama adım atmak Nihan'ın en son dileği bile değildi.
Geleceği şekillendiren geçmişimiz olduğuna göre Nihan'ın geçmişiyle bugünü geleceğine ket vuran sebeplerden biriydi. Ona göre birinin gelip peçesinin altındaki yüzünü görme ihtimali yoktu bu ihtimalden yola çıkacak olursak eğer kendisini görmeyecek olan biri veya birileri nasıl onun hayali ya da umudu olabilecekti. Bir taraftan sebepler zinciri bir bütünün parçalarını oluşturuyor ve genç kızın geleceğe yönelik umutlarını yok ediyordu lakin diğer taraftan da başka kapılar aralanıyordu.
&&&
Serap ve Canan, aylaklık peşinde koşarken Nihan, gecesini gündüzüne katarak çalışmış ablalarına yetişmişti. Şimdilerde narin, ince belli, zarif bir genç kız olup çıkmıştı. Canan, lise ikinci sınıfa geçmiş Serap, sınıfta kaldığı için lise üçü okumaya devam ediyordu. Kızlar yaşadıkları nahiyeye bağlı ilçede okuyorlar hafta içi her gün gidip geliyorlardı. Nihan için ablalarının ilçede okuyor olması bulunmaz bir fırsattı. Her gün kitap siparişi veriyor ablaları da Nihan'ın her istediği kitabı günü gününe alıp getiriyorlardı.
"Nihan kızım, kapıya bak!" Lale Hanım'ın sesi salonu doldurdu ve Nihan'ın odasına kadar ulaştı. Nihan, elindeki kitabı kapatırken kaldığı yere bir ayraç sıkıştırdı. Saatlerdir masa başında oturup kitap okumaktan dolayı bacaklarının uyuştuğunu yeni fark etmişti. Uyuşukluğu gidermek isterken yavaşça kalktı ayağa. Küçük adımlar atarak odasından çıktı ve salona geldi. "Bakıyorum anne!"
Salondan geçip hole doğru adımladı ve kim olduğunu sorma gereği duymadan sürgüyü yuvasına ittirip kapıyı açtı. "Hoş geldin abla!"
Serap mızmızlandı kapının eşiğinden geçip evin içine adımın atarken, "Ay, hiç de hoş gelmedim. Senin istediğin kitapları bulacağım diye gezmekten ayaklarıma kara sular indi vallahi. Canım çıktı kızım canım. Ay, aman ayaklarım," diyerek sızlanırken, umursamaz bir hareketle kitapları atar gibi Nihan'ın eline tutuşturdu. "Kızım senden çektiğim nedir. Her gün kitap istiyorsun. Ne buluyorsun bu kitaplarda anlamıyorum ben?"
Nihan, ablası Serap'ı sakinleştirmek için naif bir ses tonuyla konuşmak istemişti. "Öyle deme abla, kitaplar benim dünyam onlar olmasa ben ne yaparım?"
Serap, bıkkın bir ifade kullanarak, "İyi de kızım, yeteri kadar ders çalışıyoruz zaten benim bir de bu kitaplara ayıracak vaktim yok. Onca dersin arasında fazladan kitap okumaya nasıl vakit ayırıyorsun cidden şaşırıyorum."
"Niye öyle konuşuyorsun abla, benim zamandan çok neyim var; ayrıca kitap okumak kadar değerli bir şey daha var mı şu yeryüzünde?"
Serap, girişte ayakkabılarını çıkarmaya çabalarken yüzünü buruşturarak bezginlik ifadesi içeren sözcüklerden oluşan bir cümle daha kurdu; "Ay aman sen oku benden uzak kalsın."
İnsanlar gibi kitapların da kapıları farklı fraklı dünyalara açılır. Bakalım uçarı Sertap'ın dünyası hangi kapıları araklayacak?
Bir bölümün daha sonuna geldik.
Serap, yavaş yavaş girdi kitabımızın sayfaları arasına. Onu nasıl buldunuz?
Yorum ve önerileriniz benim için değerli.
Hoşça kalın bir sonraki bölüm de görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Ficção GeralEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019