Kuralsız zaman rüzgâr ekip fırtına biçerek hızla ilerliyordu. Mevsim yaz sonuydu. Sinan Hoca'nın babasının vefatının üzerinden neredeyse bir ay kadar bir zaman geçmişti. Onu çok özlemişti. Elinde telefon numarası da olmadığı için onu arayıp soramamıştı. Eylül ayına ise sayılı günler kalmıştı. Büyük ihtimalle okullar açılacağı için yakında gelirdi, zaten her yaz memleketine gider bir ay orada kalırdı. Bu yaz babasının hastalığı ilerlediği için gidememişti ama babası ne yapıp edip yine götürmüştü memleketine. Odasındaki yatağın üzerinde oturur vaziyette sırtını yatağın başlığına dayamış dizlerini kendine doğru çekmişti Nihan. Bakışları arada bir pencere camına kaysa da tekrar yatağın üzerindeki hayali bir noktaya sabitleniyordu.
Odasının kapısı tıklayınca ister istemez irkildi. Bu aralar hiç kimseyle konuşmak istemiyordu. Kapıyı tıklatanın kim olduğunu zaten biliyordu."Kızım biliyorum canın sıkkın ama artık kendini toparlamalısın. Bak ne diyeceğim. İstersen birlikte Serap, ablanlara gidelim. Yeğenlerini görmüş olursun. Belki biraz kasavetin dağılır."
Cümle içinde Serap, ismi geçince aklına tekrardan Eşref Tütüncü’yü düşürmüştü. İçini bir öfke kapladı. Bütün çektikleri o uğursuz adam yüzündendi. Kahrolası adamın ölüsü bile kendisini rahat bırakmıyordu. Onlardan gelecek olan huzur olmaz olsundu. Omuz silkip, "İstemem anne!" dedi.Kızının cevabı karşısında alternatif yollar deneyen kadının sesi istemsizce yükselmişti. "Kızım nedenini bilmiyorum ama sen o aileye bir türlü ısınamadın gittin. Esasında çok iyi insanlar. Eğer Serap ablanlara gitmek istemiyorsan Canan ablana gidelim. Hem yeğenin Handan’da büyümüştür şimdi, görmek istemez misin?"
Mevzubahis konusu Canan ablası olunca bu kez zihni onu geçmişin acı dolu sayfalarına taşıdı; zihnini tarumar eden acı dolu anılar kalp kaslarının sancımasına neden olurken sancıyan kalbinin ahı hayaline özlemle beklediğinin suretini getirdi. Peçenin altındaki dudaklarına belli belirsiz bir tebessüm yayıldı. Sevdiğinin sureti hayaline düştüğünde dudaklarına geçici bir tebessüm yayılmıştı ama bu kısa soluklu bir tebessüm olmuştu. İki aşamalı bir nefes çekerken ciğerlerine doğru, "Hayır, anne, hiçbir yere gitmek istemiyorum!" dedi.
Kadın, ne yaparsa yapsın hayata küsmüş kızını bir türlü odasından çakmaya ikna edemiyordu. Ortanca kızın yaşadığı buhranı hatırlayınca bir garip oldu. Hayır, aynı vakayı ikinci kez yaşamayacaktı. Buna izin vermeyecekti. Kızı madem odasından çıkmak istemiyordu çaresiz başka yollara başvuracaktı. "Kızım onu istemem bunu istemem diyorsun ama odana kapanıp içini dinleyerek zaman geçmez ki… Hadi o zaman kalk bir kahve yap da anne-kız bahçeye çıkıp keyif çatalım..." derken kapının zili çalmıştı.Lale Hanım, "Ben kapıya bakıyorum sende çık artık şu odadan," dedi ve ökçeli terliğiyle tıkırtılı sesler çıkartarak Nihan’ın odasından çıkıp salona geçti. Kapıyı açmadan önce, "Kim o?" diye sordu.
Kapının dışındaki tok ses, "Benim Lale Hanım!" diye cevap verdi.
Kapı önünden gelen sesin rüzgârı dalga dalga yayılarak salonu geçip açık kapıdan Nihan’ın odasının duvarlarına çarptı, duvara çarpan tanıdık ses katmerlenerek büyüdü ve muhatabının kulaklarından geçerek kalbine yayıldı. Kulaklarına yayılan ses dalgaları ona mutluluğun esintisini de beraberinde getirmişti.
Hemen yataktan fırlayarak birkaç adımlık mesafedeki gardırobun kapısını açtı. Gardırobun kapısının iç kısmına monteli oval aynada suretine baktı fakat ruhu gibi görüntüsü de darmadağınıktı. Parmak uçlarının yardımıyla sarı saçlarını karıştırarak kabarttı. Üzerine giydiği şile bezinden dikilmiş üç etekli kırmızı elbisenin kırışan yerlerini düzeltti.
Her şey tamamdı ve daha fazla oyalanmak istemiyordu. Çıplak ayakları desenli karonun üzerinde yürürken bedeni tüy kadar hafifletmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Fiction généraleEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019