Bölüm.20. Nihan'ın Benliği Firarda
Merhaba kitap dostları!
Yepyeni bir bölümle geldim, keyifli okumalar...Gün dönmüş vakit öğleden sonrasına erişmişti. Parçalı bulutlu bir hava hâkimdi üvey şehrin üzerinde. Bir dağılıp bir toplanan gri bulutlar insanın iç sıkıntısını artırıyordu. Gelgitli havalar ikilemde kalmış insanların ruhları gibidirler. Ne yapacakları belli olmayan sağa sola yalpalayan sarhoş kafalardan farkları yoktur.
Genç kızın savruk zihni kendi yazdığı kurgunun başrol oyuncusu gibi düşüncelerini hayata taşımakla meşguldü. Bugün Nihan'ın ders saatiydi haliyle de Sinan Hoca ile odasında çalışıyordu.
Canan'ın izlenimlerine göre bugün küçük kız kardeşinin hareketlerinde bir başkalık vardı. Yoksa bu farklılığın sebebi Sinan Hoca'nın eve gelişiyle mi ilgiliydi? Onu göreceği için mi bu kadar mutlu görünüyordu?
İkili hiçbir şeyden habersiz harıl harıl ders çalışırken Canan, odasında dört dönüyordu. Ne yaparsa yapsın zihnini tarumar eden düşüncelerin önüne geçemiyor ruhuna akıttığı kıskançlık zehrini yutağından göndermiyordu.
İçine çöreklenen bu pervasızlığa daha fazla dayanamadı. Bir şeyler yapmalıydı yoksa delirecekti. Kız kardeşi neden bu kadar mutluydu. Onların arsında ne vardı? Her ne varsa gitmeli ve kendi gözleriyle görmeliydi çünkü rahatlamanın başka yolu yoktu...
Mutfağa geçip birer fincan kahve yaptı ve Nihan'ın odası önüne geldi durdu. Önce aklından geçenlere yol verdi. Sonra derin bir nefes alıp kalbinin ritmini yavaşlattı. Çekinceli fakat kararlı bir şekilde odanın kapısını hafiften tıklattı.
Odanın içerisinden gelen naif bir ses; "Gel!" dedi.
Canan'ın elinde kahve tepsisi, üstünde beyaz zemin üzerine pembe çiçekli bir elbise, kumral saçları sağ omzuna doğru salık bırakılmış, yanaklarında pembe allık. İnsanın kahve yerine O'nu içesi gelir; öylesine alımlı baş döndüren bir güzellik içinde yani...
'Gel' sesinden sonra Canan, kuğu gibi süzülerek içeri girdi. İçeri girince sahte bir gülücük attı. "Size yorgunluk kahvesi yaptım." Hareketleri kalbindeki karışıklığa oranla zarif ve kibardı. Kahve fincanını birini büyük bir özenle Sinan'ın önüne bıraktı.
Nihan, ablasının giyinip kuşanıp süslenmiş haline bu kez hiç şaşırmamıştı, aksine yüreği öyle bir sızlamıştı ki; sızlamıştı çünkü ablasının yandığı ateşin odunda kendisi de yanıyordu ve anlıyordu onu.
Canan, sanırım aklından geçenleri eyleme dökmeye başlamıştı. Nihan'ı devre dışı bırakmak için önce kendisine inanması lazımdı göründüğü üzere hiç vakit kaybetmeden işe koyulmuştu. Kahve fincanının diğerini, "Buyur kardeşim," diyerek Nihan'ın önüne bırakırken şirinlik abidesiydi.
Genç kız, gayet tabii hareketlerle tepside kalan son kahve fincanını da kendisi için aldı ve Sinan Hoca'nın tam karşısına gelecek şekilde oturdu. Gözlerini kırpıştırarak konuşuyordu. Onun her göz kırpışında insanın kirpik uçlarına asılası gelirdi. "Siz olsanız beni düşünmezsiniz ama ben sizi düşünüp kahve yapıp getirdim." Her hareketi fıkır fıkır baştan çıkarıcı ve kışkırtıcıydı.
Sinan Hoca, kahvesinden keyifli bir yudum aldıktan sonra memnuniyetini belirtmek için bu kez bakışlarının nazarını genç kızın üstünde gezdirdi. "Elinize sağlık Canan Hanım, kahve de pek leziz olmuş. İnanın çok makbule geçti."
Sinan'ın iltifatları Canan'ın duygularını okşamıştı. İşveli bir gülücük attı pembenin açık tonu dudaklarıyla. "Afiyet olsun hocam, beğenmiş olmanıza sevindim. Hem bir fincan kahvenin lafı mı olur. Siz isteyin ben her zaman yaparım." dedi geçen her saliseden memnun olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
General FictionEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019