Merhaba kitap dostları!
Yeni bir bölümle daha sizlerleyim, keyifli okumalar.
Hayatın akışı devam ederken tetikte bekleyenler vardı ve bu bekleyiş çok da uzun sürmeden sona erdi. "Tak tak tak." Beklenen gelmişti. Canan, kapıyı çalanın kim olduğunu sorma gereği duymadan kapı koluna abanıp bir hamlede açtı. Kapıyı açar açmaz görmek istediğini görmüş içinden "Ay!" diye bir çığlık atmıştı.
İşte aşkın kendisi gelmişti. Bakmamak için kendisiyle yarıştığı kara gözleri, centilmen duruşu, ağız boşluğundan çıkarken her kelimenin dudaklarının baskısına maruz kalışı, her şeyiyle O'nun adı aşktı; aşk anlatılmaz yaşanırdı. Genç kızın, aşkı tanımlamaya nefesi yetmeyince Sinan'ı içeri buyur etmek isterken derin bir iç çekmişti. "Buyurun hocam, hoş geldiniz!" Bir süredir gelip gittiği bu evin bireylerinden biri gibi davranarak sakin adımlarla yürüdü salona kadar.
"Hoş bulduk Canan Hanım." Canan, ismini âşık olduğu adamın ağzından duymak içindeki kelebekleri uçurmaya yetmişti. Koşup boynuna atılmamak için kendini zor tutuyordu. Gözlerine bakarak Canan, demişti. Şuracıkta düşüp bayılabilirdi. Hislerini dizginlemeye çabalarken, "Nihan Hanım, odasında mı?" sorusuyla sarsıldı tüm varlığı. Biraz önce mutluluktan kanat çırpıp uçmak üzere olan kelebeklerin kandı anında kırılmıştı. Yutağına koca bir yumru oturmuş boğazından aşağı inmiyordu. "Evet," diye cevap verdi çıkmamak için direnen sesine inat.
Sinan Hocam, "Nihan odasında mı?" diye sormak ne demek şimdi. Kızcağız dakikaları değil saliseleri sayıyor şu an. Heyecandan eli ayağı buz kesmiş. Geç geç de kız kendine gelsin biraz. Olmadı ısıt aşkla çarpan kalbini.
Salondan gelen sesleri duyan Nihan, kendi odasının kapısında göründü. "Hoş geldiniz hocam, bende sizi bekliyordum!"
Sinan, naif bir ses tonlamasıyla, "Hoş bulduk küçük hanım!" derken üzerindeki siyah kaşe paltosunu çıkarma eylemine girişmişti. "İçerisi sıcacıkmış, bugün hava inanılmaz soğuk. Bir de poyraz esiyor ki, hiç sormayın. İnanın insanın elini yüzünü bıçak gibi kesiyor."
Sinan, bir taraftan konuşurken diğer taraftan da paltosunu özenle çıkartmış ve siyah deri eldivenlerini paltosunun cebine iliştirivermişti. En son rengi siyah kurşuni karışımı kaşmir boyun atkısını da çıkartıp asmak için vestiyere yönelmişti ki; Canan bir atmaca kuşu gibi öne atıldı, "Paltonuzu alayım hocam!"
Sinan, teşekkür ederek Canan'ın uzanan ellerine üstünden çıkardığı kıyafetlerini bıraktı. Elleri arasına bırakılan paltoyu usulca kavrarken Sinan'a dokunuyormuş hissiyatını yaşıyordu genç kız. Nihan, ablasının yaptığı taşkınlığı gördükçe dudakların kemiriyordu fakat uluorta ses etmek istemiyordu.
Başını olumsuz anlamında sağa sola sallayan Nihan, "Buyur hocam!" diyerek önden gitmesi için geriye doğru bir adım atmıştı. İkili çalışmak için Nihan'ın odasına çekilmiş ortalık ortanca kıza kalmıştı. Sanki Sinan Hoca kollarındaymış gibi paltosuna sımsıkı sarılmış hayal dünyasının aldatıcı tadını yaşıyordu Canan. Biri görür düşüncesiyle iki adım atıp elindeki kıyafeti vestiyerin askılığına astı lakin vestiyerin oradan ayrılırken dayanamayıp arkasını dönüp tekrar baktı ve gidip bir daha kokladı. Genç kız yalancı mutluluğu yaşarken içten içe gülümsedi sonunu bilmediği bu aşka.
Bugün bir başkaydı Sinan Hoca'nın haletiruhiyesi. Nedendir bilinmez bir türlü kendini derse veremiyor iki de bir Nihan'ın yüzüne dalgın dalgın bakıyordu. Sanki peçenin arkasındaki Nihan'ı görmeye çabalıyor gibiydi. Bir ara "Şey," dedi "hiç sıkılmıyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Aktuelle LiteraturEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019