Münazara B.7.

11.8K 650 288
                                    

Merhaba, kitap dostları!
Yeni bir bölümle yine karşınızdayım. Sizlerin beğenisine sunmak için günlerce emek veriyorum. İnşallah beğenirsiniz. İyi okumalar...

Ertesi günün sabahı aile eşrafı akşamki münazaranın tatlıya bağlanmış olmasından memnun keyifli bir sabaha uyanmışlardı. Kahvaltı sonrası Müdür Bey, söz verdiği gibi Nihan'ı yanına alarak kitapçının yolunu tutmuştu. Nihan, sokağa çıkmanın mutluluğunu yaşarken hayatından memnun görünüyordu. Kitapçıda her gördüğü nesneye dokunarak; baba bunu da alalım baba bunu da alalım diye gösterip duruyordu. Müdür Bey, kıymetlisinin neşesini bozmak istemediği için her istediğini itirazsız kabul ediyordu. Neler almışlardı neler; her renkten boya kalemler, resimli boyama kitapları, masal kitapları ek ihtiyaçlar olmak üzere bir dolu malzeme. Nihan'ın çocuk ruhuna hitap eden ve onu sevindirip mutlu edecek her şeyi yapıyordu Müdür Bey.

Bir sonraki günün sabahı yine rutin hayatlarına dönmüşlerdi. Aile eşrafı kahvaltı sofrasına oturmaya hazırlanıyordu ama Nihan, ortalıkta görünmüyordu.

Kızlar iş yapacak yaşta olmadıkları için mecburen günlük işleri evin hanımı yapıyordu. Bazen yardımcı çağırıp genel bir temizlik yaptırırlardı lakin Müdür Bey, evin içinde günlük çalışan hizmetli istemezdi. Tamahkâr biri olduğundan değil bilakis yuvanın sıcaklığını öldüreceğini düşünürdü. Lale Hanım, mutfakla salon arasında gidip gelirken Nihan'ın yokluğunu fark etmişti. Yüksek çıkan bir ses tonlamasıyla sıradanlığı bozmadan, "Nihan! Hadi kızım kahvaltıya!"

Ervahından çıkan sözcükler daha yerine ulaşmadan tiz bir çığlık yayıldı evin içine. "Baba!" Anlık bir refleksle bütün aile çığlığın geldiği yöne doğru baktı. Ses Lale Hanım'ın yatak odasından geliyordu.

Bakışlar birbirini buldu zihinlerde birçok soru oluştu. Kalplere endişenin tohumu serpilirken zihinlere düşen sorular endişeyle birleşti ve korkunun fitilini ateşledi. Korkunun sarmalında buluşan adımlar aynı hızda geçti daracık koridoru. Ebeveyn odasının kapısını açar açmaz gördükleri manzara hepsini şoke etmişti. Nihan, gardıropla duvar arasından kalan boşluğa sinerek iki eliyle kendi yüzünü kapatmış hıçkırıklara boğulmuş bir vaziyette ağlıyordu. Neredeyse ağlamaktan nefes bile alamıyordu. Sadece arada bir ağlamaktan kısılmış çocuksu sesiyle sayıklar gibi fısıltıyla konuşarak, "Baba! Baha!" diyordu.

İlk etapta ne olduğunu bilmek güçtü fakat elleriyle yüzünü kapattığına göre kendi gerçeğiyle tanışmış olma ihtimali muhtemeldi. Narin bedeni her hıçkırık da her iç çekişte de katıla katıla sarsılıyordu. Bir şeylerden korktuğu aşikârdı ama bu nasıl olmuştu? Kendi tasviriyle karşılaşabilme ihtimali çok düşüktü çünkü bununla ilgili hiçbir objeyi ortalıkta bırakmamışlardı.

Lale Hanım, derin bir nefesi ciğerlerine yolladı ve dizlerini kırarak kızının tam karşısına çömeldi. Henüz olayın vahametinin farkında değildi. "Kızım gel annene, sen bir şeyden mi korktun?" Nihan, annesinin kendisine dokunmasına izin vermeyerek elleriyle itekledi. Kadın idrak edemediği tepki karşısında afallamıştı. Bakışları anında eşini buldu.

Gözleri birbirine ayna tuttu aralarında anlaştılar. İstenmeyen anne aradan çekildi yerine baba geçti. "Kızım!" diye yaklaşırken gözü yatağın önüne düşmüş Lale Hanım'ın kol çantasına ve yanı başında duran küçük saplı çanta içi aynaya takıldı. Sinir katsayısı yükselmiş kan beynine sıçramıştı. Eşini defaatle uyarmasına rağmen nasıl bu kadar tedbirsiz olabiliyordu. Göz teması kurmak için kızının karşısına diz kırıp çömelmek isterken çanta ve aynayı eline aldı ve sinirle yatağın üzerine fırlattı.

Suhulet içinde olmak istiyordu ama zihnini alabora eden görüntü buna izin vermiyordu. "Sen" dedi dudaklarını birbirine bastırıp içe doğru kıvırırken "Hanım, sen ne yaptın? Nasıl bu kadar tedbirsiz olabiliyorsun?" Sesindeki vurgu ezber bozan cinstendi. Bu bir ilkti. Müdür Bey, ilk defa eşine karşı bu kadar kaba konuşmuş ve sesini yükseltmişti.

Oysa istisnasız beyefendi kimliğinden ödün vermeyen bir insandı. Tavizler vermeyen bir yönetici kibar bir eş ve şefkatli bir baba örneğiydi lakin bugün işler değişmişti. İstenmeyen zamanda istenmeyen bir şeklide küçük kızı kendi gerçeğiyle yüzleşmişti. Bütün kızgınlığı sırf bu yüzdendi. Her canlı olgunlaşmak için belli bir zamana tabiydi. Müdür Bey'de işte o uygun zamanı bekliyordu. Kızı belli bir yaşa gelsin uygun bir dille anlatılanı anlayabilsin istiyordu. Bütün bu gizlilik kızının akıl sağlığını sekteye uğratmadan hal çaresine bakılsın diyeydi lakin küçük bir ihmal her şeyi yerle yeksan etmişti.

Şimdi süklüm püklüm dolapla duvar arasına sıkışmış kızının acınası halini gördükçe yüreğinin kıyılarına vuran dalgalar varlığını tarumar ediyordu. Şu an ne diyeceğini nasıl davranacağını bilmiyordu. Nihan'ı tek sakinleştiren kişi genellikle babası olduğu için şimdi bu görev yine ona düşmüştü. Müdür Bey, kızının karşınsa geçerek usulca oturdu. Sakin ve yumuşak bir ses tonuyla, "Kızım!" diye seslendi. Bir taraftan da şefkatli elleriyle kızının ipeksi sarı saçlarını okşuyordu.

Nihan, ani bir tepkiyle kendini geriye çekti. "Bana dokunma! Hepiniz bana yalan söylediniz, hepiniz beni kandırdınız." Pembe minik dudaklarından dökülen kelimelerin eşliğinde hıçkırarak ağlıyordu. Kim bilir belki de kaderini gözyaşlarıyla yumak istiyordu.

&&&

Kadın, mutfakta baba bey salonda boy gösterirken küçük kız çocuksu bir merakla annesinin kol çantasını aldı ve içini kurcalamaya başladı. Kol çantasının içindeki gümüş çerçeveli ayna pek bir ilgisini çekmişti. Kendisine ışıldayarak bakan ilk defa gördüğü ayna çok hoşuna gitmişti. Eline aldığı ışıltılı aynayı evirip çevirerek keşfetmeye çalışırken kendi yüzünün yansımasını görmüş işte tam da o esnada basmıştı çığlığı. İşte küçük Nihan'ın kedi gerçeğiyle yüzleşme anı ebeveyn odasında vuku bulmuştu.

Bırakın yedi yaşındaki bir çocuğunu, yetişkin bir insanın bile kolayına içselleştirip kabul edeceği bir olgu değildi bu. Nihan, kendisinin bir hastalığı olduğu için evden çıkarılmadığını sanırken farklı bir yüzle karşılaşmıştı. Bunu yadırgaması gayrette doğaldı. Ne ablalarının yüzü ne de annesinin yüzü kendi yüzü gabi değildi. Sokağa çıktığı zaman da insanlarla karşılaşıyordu onların yüzü de kendi yüzüne benzemiyordu. Bütün bunları hesaba katacak olursak eğer Nihan'ın çığlık atıp tepki vermesi kaçınılmaz bir sonuçtu, çünkü o daha küçük bir çocuktu. Şimdiyse dışarı çıkarken yüzüne takılan peçesinin sırrını öğrenmişti. Yani hastalık bahanesini anlayacak yaşta sayılırdı ama kendi gerçeğini kaldıracak yaşta sayılmazdı.

Müdürün Peçeli Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin