Merhaba güzellikler!
Biliyorum elimde olmayan nedenlerden dolayı bölüm gecikti.
Sizlere keyifli okumalar diliyorum.
Güzel yorumlarınızı eksik etmeyin ve yıldızı parlatmayı unutmayın.
Yılları sıralayan ve adına zaman denen kavram kır atına binmiş doludizgin geçip gidiyordu amma velakin geçip giden her gün Nihan'ın kaderine fazladan bir çentik daha atıyordu. Nihan'ın kaderine atılan her bir çentik ise ömür denen çizelgeyi kısaltmayla meşguldü; tâbi o bundan bir haberken...
Eşref Tütüncü'nün ölümünün üzerinden baya bir zaman geçmişti. Bu, zaman zarfında Nihan'ın korkuları katlanarak büyümüştü. Korkuyordu çünkü Eşref Tütüncü cinayetinin faili bulunamamıştı...
Sanki gizli bir el bu cinayeti örtbas etmeye yeminliydi. Bu belirsizlik Nihan'ın korkulu rüyalar görmesine neden oluyordu. Bildiğimiz üzere zaten kısıtlı bir yaşamı vardı. Bu kısıtlı yaşamına olaylar silsilesi de eklenince iyice içine kapanık biri olup çıkmıştı. Bahçedeki kuşlar kanat çırpsa onun yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyordu.
Nihan, haftada bir kez rutin olarak annesi ile babasının mezarına gidiyordu. Garip olan şey Eşref Tütüncü'de aynı mezarlıkta yatıyordu. Hem de mezarlığın girişine anıt mezar gibi görkemli bir mezar yaptırmışlardı. Lale Hanım, adamın mezarının önünden her geçtiğinde iyi niyet göstergesi olarak; “Nihan kızım, bir Fatiha okuyalım adamın ruhuna,” diyordu ama Nihan, dua yerine içinden lanetler okuyordu hayatlarını karartan adama...
Nihan'ın nezdinde Eşref Tütüncü gibi bir adam, dua değil ancak bedduayı hak ediyordu...
Nihan, sırf annesi istiyor diye mecburiyetlerin ışığında her defasında dua ediyormuş gibi yapıyordu, çünkü annesinin yaşananların altındaki gerçeği öğrenmesi demek işlerin daha da karışacak olması demekti. Şimdilik buna hiç gerek yoktu, zira yeteri kadar başı dertteydi.
Bütün dertlerin yanı sıra hayatlarında güzle şeyler de olmuyor değildi hani...
Mesela; Canan doğum yapmış nur topu gibi bir kızları olmuştu. Özgür ve Canan ikilisi kızlarının adını anne ismine yakın olsun diye Handan, koymuşlardı. Tabii ki bunu özellikle Özgür, tercih etmişti. Canan'ı tutkulu bir aşkla seven Özgür, kızının doğumu ile evliliğini taçlandırmıştı. Mutluydu... Mutluydular...
Canan'ın kalbinin bir köşesinde Sinan'a duyduğu aşk ebediyete kadar baki kalacak olsa da kocasına verdiği söze sadık kalıyordu. Mazinin derinliklerinde kalan aşk arada bir uğruyordu semtine. İşte o zaman kalbi sızım sızım sızlıyor da ruhuna sirayet eden sızı gözlerine yansıyordu. Gözlerine yansıyan acı inci tanelerine dönüşüyor ve yanaklarından yol bulup avuçları arasında kayboluyordu. Sonrasında ise Özgür'ün katıksız aşkı ve sevgisi sayesinde acı gözyaşları yerini mutluluğa terk ediyordu.
&&&
Genç kız, okuduğu aşk romanının sayfaları arasında adeta kaybolmuştu. Salondan gelen telefonun zil sesi okuduğu romanın satırları arasından başını kaldırmasına neden oldu. "Gece gece arayan da kimdi?"
Genç kızın tedirginliği hat safhadaydı çünkü evde yapayalnızdı. Manyetolu telefonun ahizesini kaldırıp kulağına yakınlaştırırken elleri titriyordu. Bilinmezliğin endişesi sesine yansımış genzini yakan tarazlı bir ses tonlamayla konuşmaya kalkıştığında yutkunmak zorunda kalmıştı. "Alo..."
Tek kelimelik çekinceli ses tonlaması ister istemez karşı tarafı tedirgin etmiş bu tedirginlik peş peşe gelen sorulara sebebiyet vermişti. "Nihan kızım, iyi misin? Sesin kötü geliyor da…"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Narrativa generaleEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019