Selâm, kitap dostları, yine biz geldik.
Bölümler hız kesmeden gelmeye devamı ediyor.
Birlikte uzun bir yolculuğa çıktık ve yolu yarladık.
Keyifli okumalar
Oy verip yorumlar yapmayı unutmayın lütfen
Yeryüzüne ışık saçan ilahi güç dağların ardına çekilirken akşam üzerinin alacası düşmüştü havaya. Müstakil evin bahçe kapısı önüne kırmızı lüks bir araba durdu ve içinden sinema filmlerinden fırlamış gibi görünen bir karakter indi. Başrol karakteri kara-kaşlı, kara gözlü, uzun boylu, esmer tenliydi; siyah briyantinli saçları, başının üstünden yukarıya doğru taranmış ve bir tarak darbesiyle sağ tarafa gelişi güzel bırakılmıştı.
Gelişi güzel bırakılmış perçemi arada bir alnına düşüyor ufak çaplı baş hareketiyle önüne düşen perçemi geriye doğru savuruyor ve bu hareketi ona hiç olmadığı kadar ahenk katıyordu. Havalıydı bizim jön Tayfun. Sonuçta Avrupa görmüş çocuktu.
Bahçe kapısını Memiş Efendi, açtı. Serap ve Canan, bahçe kapısının açılıp kapanma sesiyle hemen pencere önüne koştular. Tül perdenin arkasına saklanıp Tayfun'un gelişini izleyen kızlar kıkırtıyla gülüşüyorlardı...
Tayfun, evin beş basamaklı merdiveni çıkıp dış kapısı önüne geldiğinde, önce kendine çeki düzen verdi sonra nazik bir beyefendi gibi kapıyı tıklattı...
Kapıyı ona Lale Hanım açtı. Tayfun, buna şaşırsa da hiç bozuntuya vermedi zira kapıyı Serap'ın açmasını tercih ederdi.
Ceketinin düğmelerini ilikleyen Tayfun, hafifçe öne doğru eğilip saygıda kusur etmezken, "Merhaba hanımefendi." dedi.
Orta yaşlı kadın bir anne edasıyla misafirini karşılamıştı.
"Hoş geldiniz Tayfun Bey, oğlum."Misafirini karşıladıktan sonra kendisinden biraz geride duran Serap'a kaş-göz işareti yaparak Tayfun'a merhaba demesini istemişti. Serap, üzerine mavi romantik bir elbise giymişti. Kumral saçlarının bir tutamını tepesinde toplamış, geride kalan saçlarını da kalın bukleler oluşturup salık bırakmıştı.
Genç kız, prenses edasıyla öne doğru bir adım attı ve "Hoş geldiniz Tayfun Bey," dedi.
Onun peşinden Canan'da öne doğru birkaç adım atarak, "Hoş geldiniz!" dedi ve geri çekildi.
Nihan, doğrudan muhatap olmak istemediği için kendi odasına çekilip kapı aralığına gizlenerek gözetliyordu Tayfun'u. Bir bakıma onun zihnindeki karanlığı okumaya çalışıyordu. Öteden beri ne zaman Tayfun ve ailesinden söz edilse zira gizli bir el yüreğini sıkıyormuş gibi oluyordu. Şimdi ise Tayfun'un varlığı bu hislerini başka bir boyuta çekmişti.
Sanki Nihan'ın algılarını zifiri bir karanlık perdelemiş sisler içinde kayboluyordu her şey.
Kısa zaman aralığında ne kadar uğraştıysa genç adamın zihnine girememişti. Tayfun'un zihninde bulunan her şey öyle derinlerde saklıydı ki, ulaşabilmek imkansızın da ötesindeydi.
Peki, ama neydi yaşadığı bu zihin karmaşası? Ne öncesinde ne sonrasında Tayfun'u ve ailesini hiçbir şekilde görmemişti. Bildiği kadarıyla kendileri ile uzaktan yakından bağları da yoktu. Nihan'ın sanrılarına göre şimdilik öyleydi. Gerçek er ya da geç bir gün gün-yüzüne çıkmaya mahkumdu. Esasında Tayfun'un varlığıyla da ufaktan ufaktan çıkmaya başlamıştı.
Gözler damat adayının üzerindeydi. Hava biraz serin olduğu için koyu renk takım elbise giymiş, takım elbisenin üzerine boyu diz altına kadar inen derin yırtmaçlı trençkot çekmişti. Görenin aklını başından alacak kadar yakışıklıydı ama o kapkaranlık derin kuyuları andıran bakışların arkasında çok şeyler gizliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Fiction généraleEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019