Merhaba, kitap dostları!
Müdürün kızlarıyla yeniden bir aradayız.
Bugün yeni karakterler geldi aramıza onlarla tanışma vakti. Beğenip yorum yapmayı unutmayın.
Keyifli okumalar...
Ertesi günün gündüzü Müdür Bey'in evi yoğun bir koşuşturmaca içinde geçti.
Bir yandan yemekler hazırlanıyor diğer yandan kızlar arasında ne giyeceğim telaşı hüküm sürüyordu. Kızların ne giyeceğim telaşesine düşmesi abes gibi görünse de hanımlar arasına olağandır bu vaziyet. Her insanda olduğu gibi esasında biraz da beğenilme içgüdüsüdür. Taltif görme isteğidir. Öte yandan güzel görünmek ruhen de insanı zinde tutar. Kendini iyi hissettirir. Öz güven duygusunu pekiştirir.
Sözün özüne inecek olur isek eğer beğenilme duygusu her iki cinsi de kapsar. Bu konuda sadece kadınlara yüklenmemek lazım gelir. Biz sözü burada noktalayalım ve akşam sofrasına başına geçelim.
Mükellef bir sofra bütün ihtişamıyla gelen konular için hazırlanmıştı. Mesai bitiminde havaya hafif bir karaltı çökünce tatlı bir heyecan sarmıştı yürekleri. Müdür Bey'in evinde sabırsız bir bekleyiş hükmünü ilan ederken, köşe başından sağa sapıp uyumlu adımlarla yan yana yürüyen şık giyimli beyler ve zarafetiyle göz dolduran bir kadın vardı. Yıllar Ahmet Müdür'ün şakaklarına karlar yağdırmış; ak düşmüş kırçıl saçları onu olduğundan daha kerli-ferli gösteriyordu.
Yanı başlarında kendilerine refakat eden oğullarının niyeti aslen baştan belliydi fakat işi usulüne uygun yapıp etmek de bir görgü kuralıydı.
Küçük küçük atılan adımların durağı nihayete erdi ve niyetlerindeki kapının önüne gelince soluklandılar. Yıllar var ki birbirlerinin kapısını çalmamışlar herkes kendi gayesi doğrultusuna hayatın getirisiyle hemhal olmuştu.
İki kanatlı kapının kopuzlu tokmağı kalktı indi. Her kalkıp iniş eski bir şarkının namesi gibi kulaklara yayıldı.
Kapıyı nezaketen Besim Müdür açtı. Eski dostları ve haberli gelen konuklarına misafirperverlik örneği sergileyerek karşıladılar ve içeri buyur ettiler.
Hoş beş faslı hızlı geçilip yemekler soğumasın düşüncesiyle hareket edilerek doğruca masa başına oturuldu. Önce çorbalar içildi; ara sıcak, ara soğuk, derken ana yemek ikram edildi ve başladı koyu bir sohbet. "Ee, Müdür Bey'ciğim çoktandır görüşemedik. İş güç derken yıllar geçti. Neler yaptınız bakalım bunca zamandır?"
Müdür Bey, konuşmaya başlamadan önce sağ dizinin üzerinde katlı duran beyaz peçeteyi dudaklarına bastırak ağzını sildi. İşi biten has ipekten dokuma peçeteyi önüne bırakırken; "Ne yapalım dostum, senin de dediğin gibi iş güç ve dünya telaşesi yılları hızla tüketti. Üzerine bir de çoluk çocuk uğraşı derken, farkına varmadan bizler yaşlandık!"
İlkokul Müdürü Ahmet Bey, ellerini masanın üzerine salık bırakmadan önce uzun ince görünümlü cam bardaktan bir yudum su içip ağız boşluğunda hafifçe çalkaladıktan sonra sessizce yuttu. İnce alt dudağı etli üst dudağıyla buluştu ve birlikte dışa doğru kıvrılırken, "Yaşlandık demeyelim azizim, olgunlaştık diyelim çünkü yaşlılık zor zanaat. Hem bizim daha yaşımız kaç başımız kaç? Taşı sıksak suyunu çıkarırız evvel Allah..."
"Bakıyordum da yaşlanmaya niyetiniz yok gibi dostum!" Beyler kendi aralarında konuşuyor hanımlar da onların sohbetine ucundan kıyından iştirak ediyorlardı. Söz döndü dolaştı yine çocuklar üzerinde dönmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Ficção GeralEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019