Mektup B.27.

4.5K 284 60
                                    

Merhaba kitap dostları, nasılsınız bakalım?

Siz değerlilerin desteği ile yavaştan büyüyor Nihan'ın hikayesi, teşekkür ederiz. 

Canan, mektubu verip vermeme konusunda kalbinin sesiyle mantığı arasında gelgitler yaşarken Sinan Hoca, çoktan gelmiş Nihan'a ders vermeye başlamıştı bile... 

Canan, bir taraftan kendi içinde gelgitler yaşarken diğer taraftan onların baş başa olduğunu düşünmek büsbütün kıskançlığın zirvesine taşımıştı genç ruhunu. Genç kızın, aşka susamış bedbaht ruhu kıskançlığın zehrini kana kana içerken mantık devre dışı kalmış aşk bir kez daha galip gelen taraf olmuştu. Elleri titriyor kalbi muhabbet kuşunun kanadına takılmış uçmaya hazırlanıyordu. Bir güvercin ürkekliğinde sesiz adımlarla parmak uçlarına basarak yürüdü. Titrek parmakları vestiyere asılı paltonun cebine elindeki mektubu değil kalbini bıraktı. 

Başı döndü, kendini halsiz hissetti ve sessizce odasına çekildi; artık kaderinin akıbetine tüm ruhuyla hazırdı. 

Beklemeye başladı ama akrep aynı rakamın üstünde durmuş yelkovan bir gıdım ilerlemiyordu. Oysa genç kız, zaman çabucak geçsin pervasızca aldığı kararın neticesini öğrenebilsin istiyordu. 

Genç kız, kendi içinde kendi duygularıyla cebelleşirken hâlâ ikilinin dersi bitmemişti. Tam da bu sırada lojmanın dış kapısı tok seslerle vurulmaya başladı.

Lale Hanım, "Kızlar kapı!" diye seslendi ama kızlardan hiçbir dönüş alamadı. Serap, odasında yeni diktirdiği kıyafetini deniyordu. Nihan, ders çalışıyor. Canan ise yorganın altında saliseleri sayıyordu geçmek bilmeyen zamana inat...

İkinci kez tekrarlayan kapı vuruşları anne hanımı ister istemez galeyana getirmişti. "Kızlar! Kapı diyorum hiçbiriniz beni duymuyor musunuz acaba?" Sesi yüksek perdeden çıkmıştı lakin yine kimseye duyuramamıştı. Seslendiği halde neden aldırış edilmediği cidden merakını celbetmişti. Tam mutfaktan çıkmak üzere ayaklandığı sırada ıslak ellerini kapı kulpuna asılı küçük boy havluyla kurularken bir taraftan da söyleniyordu. "Ben söylüyorum ben dinliyorum, dünya yansa umurlarında değil!" 

Kapı hâlâ kısa aralıklarla ve bir öncesinden daha tok vuruşlarla tıklatılıyordu. "Geldim geldim!" 

Çift kanatlı kapının arkasındaki demir sürgüyü sağa doğru kuvvetlice ittirip kendi yuvasından ayrılmasını sağlarken telaştan kim olduğunu sormayı akıl edemedi kadın. Sürgüden kurtulan kapının tek kanadı kendiliğinde açılıverdi. Lale Hanım, karşısında eşini görünce pek bir şaşırdı. Şaşırmakta haklıydı çünkü bugün hiç olmadığı kadar erken gelmişti. "Hayırdır bey, erken geldin bugün?" 

Besim Müdür, hiç sükûnetini bozmadan ağır adımlarla evin içerisine geçti siyah renk iskarpin ayakkabısını fazla oyalanmadan antrede çıkardı. Birkaç adımda vestiyerin önüne geldi kendisine en yakın askılığa kasket şapkasını astı. "Evet, öyle oldu hanım, bugün erken gelmem icabetti."

"Hayatım, senin bu saatte eve geldiğin hiç görülmemiş, benim şaşkınlığım ondan. Herhangi bir sıkıntı yoktur umarım."

Müdür Bey, üstündeki koyu kurşuni ceketini özenle çıkarıp eşine uzatırken, "Sebebini bilmiyorum fakat bugün üstümde bir kırgınlık var." 

Lale Hanım, eşinin solgun yüzüne bakmak isterken şekilli kaşları birbirine çatıldı ve akabinde ela gözleri küçülerek kısıldı. "Hayırdır Bey, aile doktorumuzu mu çağırsak acaba?"

Besim Müdür, eşinin sorusunu duymazdan gelerek ağır ve hantal adamlarla salondaki sedirlerden birinin üzerine kendini bıraktı lakin eşinin nazarının hâlâ üzerinde yoğunlaştığını görünce cevap vermenin elzem bir hal aldığını düşündü. "Bakma öyle hanım, doktorluk bir mesele değil benimki. Nasıl desem biraz canım sıkkın." 

Müdürün Peçeli Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin