Yeni bölüm geldi. İyi okumalar. Bu bölümü de beğenirsiniz umarım.
Nihan'ın tam aksine kitap okumak yani ekstradan kitap okumak Sertap'ın hiç ilgisini çekmiyordu, zaten okula gitmek bile ona göre değildi. Babası olmasa okula bile gitmezdi de bu konuda elinden bir şey gelmiyordu. Babasına karşı gelemediği için mecbur gidiyordu işte...
Son yıllarda Serap'ın ilgi alanına giren tek şey, sadece aşktı. Tabiri caizse kelebek misali daldan dala konuyor kendince gönlünün prensini arıyordu. Biraz da ayran gönüllü olurdu kendisi.
Gençliğin verdiği hoyratlığı da işin içine katacak olursak eğer değişken ruhu her gün bir başka hal içinde oluyordu. Mesela; gün olur daha evin kapısından içeri adım atar atmaz başlardı anlatmaya: "Ay kızlar, bugün çok heyecanlıyım çok resmen heyecanımı anlatacak kelime bulamıyorum."
Canan, ablasının günübirlik aşklarından yıldığı için ölü balık gibi bakar hemen soruyu yapıştırırdı. "Yine âşık oldum deme sakın?"
Serap, elini ileriye doğru attırıp Canan'a hak vermek isterken hiç istifini bozmadan, "Aferin kız sana nasıl bildin?" diye sorar sonra da "bakın ne diyeceğim size," diye devam eder, "bugün diğer sınıfta okuyan biriyle tanıştım, yaktı kül etti beni," cümleleriyle sözünü bitirirdi. Henüz aradan birkaç gün geçmeden gül yüzünü soldurur somurtarak girerdi kapıdan.
Serap'ı ağlamaklı üzgün gören kızlar onun hezeyanını anlar ama yine de gönlünü almak için sorarlardı; "Abla hayırdır neyin var?" diye.
Kızlar merak içinde daha neyin var diye sorar sormaz Serap, başlardı anlatmaya. Hayallerle süslediği dünyası başına yıkılmış gibi gül pembesi dudakları sitemle büzülür kahır yüklü kelimelere eşlik ederdi. "Of, neyim olacak Ahmet'ten ayrıldım!"
Bizim kızlar kendi aralarında kıkırdayıp gülüşürken biraz da ablalarını tiye alarak, "Neden?" diye sorarlardı çünkü ablalarının sık sık bu kısır döngüyü yaşadığını biliyorlardı.
"Ay bir de neden diye soruyor musunuz kızlar? Neden olacak kızım benim gibi bir güzelliğin kıymetini bilmiyorlar da ondan." Bak bu konuda hakkını yememek lazım, kız güzellik konusunda haklı olarak havasını atıyordu. Mübarek bir içim su gibiydi. Kaşlar kalemle çizilse bu kadar muntazam olmazdı herhalde. Keman yayını andıran kaşlarının gölgelediği ela gözleri insanı baştan çıkaracak kadar parlak ve canlıydı. Hele süzüle süzüle bir bakış attı mı, onun süzgün bakışlarına kanmayacak bir âdemoğlu yoktu. Annesi gibi pürüzsüz beyaz bir tene sahipti. Yanaklarının alıyla dudakları aynı renkti. Uzun ve kumral renk saçlarını salık bırakır, canı isterse bir baş hareketiyle sağa sola savurur ve cazibesine cazibe katardı...
Hal böyleyken kızlar ablalarının somurtkan yüzünü gülümsetebilmek adına, "Senin kıymetini bilmeyen bizce kendisi kaybeder, ne yaptı da seni üzdü bu kadar?" diye sorarlardı.
Kızlardan gazı alan Serap, dudağını sarkıtır ağlak gözlerini bir iki kırpıştırır kendi kendini teselliye yeltenirdi. "Ahmet'i başka bir kıza gülümserken yakaladım, üzerime başka gül koklatır mıyım ben!"
Kızlar kendilerince ablalarının incinen gururunu tamir etmeye çalışarak; "Sana Ahmet mi yok güzelim, elini sallasan ellisi!" derlerdi.
Kızların pohpohlamasıyla Serap'ın annesine çekmiş yüksekçe egosu şiştikçe şişer hemen dolduruşa gelerek, "Haklısınız kızlar, bana Ahmet mi yok, ondan ayrılırım olur biter." diyerek kestirip atardı.
Serap, aradan birkaç gün geçer geçmez Ahmet'i unutur bir başka dala konar, daha evin kapısından içeri adımını atar atmaz şen şakrak kahkahaları doldururdu salonu. Salondan kendi odasına geçmek isterken sabırsız sesi uzun ince koridorda yankılanır kendine kapılar aralardı. "Kızlar her neredeyseniz çabuk odama gelin, sizlere anlatacaklarım var!"
Serap'ın neşeli sesini duyan kızların oda kapıları açılır sessiz adımları koridorun soğuk taşlarına izini bırakırdı. Onun sesinin tınısından kızlar ablalarının yeni aşklara yelken açtığını bilirler tek kişilik demir karyolanın üstüne kurulur Serap'ın ağzında çıkacak kelimelere odaklanırlardı. "Noldu abla, meraktan çatlayacağım anlat hadi?" İlk soruyu soran her zaman Nihan, olurdu.
"Kızlar dün okulun bahçesinde yakışıklının biriyle kesişti yolum. Önce kaş altından şöyle bir baktı bana. Tabii bende ona bakıp hafiften tebessüm ettim."
Kıkırtı şeklinde çıkan sesler odanın içini doldururken işaret parmaklar hedef olarak Serap'ı gösterirdi. "Senin o bakışlarını gülüşlerini biliriz biz, kesinlikle çocuğun aklını başından almışsındır."
"Kızlar, rica ediyorum sözümü kesmeyin, dinlemek istemiyorsanız boşa çenemi yormak istemiyorum."
Canan, minnet etmediğini göstermek isteyerek sesinin tonunu yükseltir hemen arkasını dönerdi. "Kasıntı sende anlatmazsan anlatma!"
Nihan, ablası Canan'ın aksine kız kardeşinin çenesinin dibine kadar sokularak yalvar yakar Serap'ı ikna etmeye yeltenir, "Sen ona bakma abla, ben seni dinlerim," derdi.
Serap, zaten anlatmaya dünden razı olduğu için başlardı kaldığı yerden anlatmaya. "Ben ilk defa karşılaştığımızı düşünürken meğerse bizim yakışıklı epeydir takip eder ilgilenirmiş benimle. Tabii benden yüz bulunca peşimden ayrılmaz oldu. Bir bilseniz neler anlattı neler. Ay kızlar, bu kez gerçek aşkı buldum galiba."
Kızlar aşkı bulduğunu sanan ablalarına inanmaz hatta, bu kaçıncı gerçek aşkı bulman abla vazgeç artık detler ve hep beraber basarlardı kahkahayı.
Kızlar günü gününe Serap'ın maceralarını dinler ama yetinmez kafa kafaya verir afaki sohbetlerin dibini bulurlardı. Fakat Nihan, ablasının adına aşk dediği uçarılıklarını bir başka dinlerdi çünkü o aşkı sadece kitaplardan bilip tanıyordu; merakı bu yüzdendi.
Kızlar dinledikçe Serap, anlatır anlattıkça dinleyicisi hiç eksilmezdi.
Eee, adı Serap'tı onun... Tıpkı kavurucu çöl sıcağında görünen varla yok arası hayal gibi. Belli ki, adının tüm özelliklerini taşıyordu üzerinde. Biraz aşkta öyle değil miydi, bir varmış bir yokmuş gibi.
Hatırlarsanız Canan, ablası Serap'tan çok daha farklı bir karaktere sahip demiştik; romantik ve duygusal olduğunu da yazmıştık. Canan için aşkın tanımı şöyleydi; aşk insanın ömründe bir kez yaşanmalı. Sevip sevilecekse insanın bir ilki sonu olmalı. Bağlanacaksa tek kalbe bağlanmalı, zira aşk dediğin günlük değil ömürlük olmalı. Canan'ın aşka bakış açısı bununla da sınırlı değildi elbette. Mesela; aşk insanın kapısını bir kere çalardı onunda bir zamanı vardı.
Canan, kendince doğru zamanı bekliyordu...Cümle alem, zamanın süzgecinden geçerken Serap ve Canan, liseyi bitirmişlerdi. Serap, lise son sınıfın bitiminde hiç çalışıp hazırlık yapmadan yüksekokul sınavına girmiş ve kazanamamıştı. Gerçi okumaya da pek hevesli değildi. Babasına karşı gelemediği için gönülsüz girmişti sınava. Yüksekokulu kazanamayınca benden bu kadar, deyip işin içinden kolaylıkla sıyrılıp çıkmıştı.
Serap, lise yıllarında daldan dala konmuştu ama bir türlü gerçek aşkı bulamamıştı. Bundan sonra Sertap'ın evlilik ve gönül işleri annesi Lale Hanım'a aitti.
Lale Hanım, büyük kızı Serap'ı kabul gününden kabul gününe götürüyordu. Gezip tozmaya meraklı olan Serap, bir güzel giyinip kuşanıyor, takıp takıştırıyor, annesiyle gününü gün ediyordu.
Canan'da liseyi bitirdiği yıl yüksekokul sınavına girmiş fakat kazanamamıştı. Babaları Müdür Bey, iki kızına da elinden gelen imkânı sunmuş fakat iki kızı da sınavlarda başarılı olamamıştı. Müdür Bey, Canan'a sınava tekrar girme konusunda ısrarcı olsa da bu ısrar Canan, üzerinde pek etkili olmamıştı. Tabii şimdilik...
Evet, bu bölümde Canan ve Serap'ı tanıdınız. Bundan böyle yolumuza üç kız kardeş ile devam edeceğiz.
Ne düşünüyorsunuz Serap, hakkında?
Ya Canan, Onu sevdiniz mi?
Canan, birçok bölümde bizlerle olacak. Onu daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Genel KurguEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019