Selâm kitap dostları!
Yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Bu bölümü de beğenirsiniz umarım. Keyifli okumalar dostlar...Hocamın sana hissiyatı var mı?
Kafasının içi tamamıyla boşalmış bir tek bu soruya takılı kalmıştı Canan. Öfkesi gitgide şiddetlenirken hiddetinden payını almış ela gözleri kendiliğinden kısılmıştı. Sağ ayağı bir adım ilerledi sol ayağı uyum içinde yerini aldı, duruşunu dikleştirdi ve başını hafif bir açıyla havaya doğru kaldırdı. Sorgulayıcı bakışların odağında Nihan, vardı. "Senin bir bildiğin mi var? Ondan mı bu kadar rahat konuşuyorsun? Eğer bir bildiğin varsa söyle biz de bilelim?" Sesi dişlerinin arasından tıslar gibi çıkarken ince yapılı dudakları tekrar kapandı.
Hadsiz ve dengesiz soruların
her biri kendi içinde hedefini vururken karşı tarafın üzerinde soğuk duş etkisi yaratıyordu. Nihan, konuşmaya başlamadan önce duygularını baskılamak amacı güderek sertçe yutkunmuştu. "Sen ne saçmalıyorsun, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Benim bildiğim herhangi bir şey yok, hem Sinan Hoca'nın içinden geçeni ben nereden bileceğim? Sadece mantık çerçevesinde düşünerek genelleme yapmak istemiştim." Nihan, kendince açıklamasını yapmıştı lakin inandırıcı olmuş muydu, orası bilinmez.Biraz önceki fevriliğine nazaran şimdi biraz daha sakindi Canan. Muhtemelen kız kardeşine inanmıştı. Belki de inanmak istemişti. Öbür türlü işin içinde çıkamamış da olabilirdi. Yanlış yaptığını kendisi de biliyordu lakin söz konusu Sinan, olunca duygularına ket vuramıyor ortalığı kasıp kavuruyordu işte.
Kalbinin değil mantığının sesini dinleyince süzgün bakışlarını Nihan'a çevirdi. İki elini birden öne doğru uzatırken avuç içleri kız kardeşine dönüktü. "Nihan, nolur beni anlamaya çalış. Ben Sinan, olmadan yaşayamam nefessiz kalırım. Sözlerimle seni incittiysem de özür dilerim."
Nihan, ablasının samimi itirafları karşısında tutuk öylece kalakalmıştı. İstediği zaman gayrette mantıklı davranabiliyordu. En azından yaptığının farkına varabilmişti. Şimdilik bu iyi bir gelişmeydi.
"İnan bana elimde değil, keşke elimde olsaydı da kendimi tutabilseydim. Söz konusu Sinan, olunca nevrim dönüyor. Onu herkesten her şeyden kıskanır hale geliyorum. Belki Sinan Hoca beni sevmiyor olabilir ama ben O'nu seviyorum. Onu sevmek ve beklemek bir ömür sürse bile ben buna razıyım."
Sanırım aşkın tam olarak tanımı buydu; kayıtsız şartsız sevmek...
Canan, konuştukça Nihan'ın etrafını koyu bir sis tabakası sarıyordu. Genç kızın her bir sözü yemin gibiydi. O'nun içtiği her yemin Nihan'ın sol yanını acıtıyor Sinan'a açılan bütün kapıları birer birer suratına kapatıyordu. Canan ablasının hali ortadaydı ve geriye söylenecek pek bi şey kalmıyordu.
Nihan'cığım anladık ablanın hali ortada ama senin haline ne demeli? Sanki senin halinin ablanın halinden geri kalır yanı varmış gibi?
Her zaman Canan'ın bir adım gerisinden yürümek Nihan'ın kaderiydi. Şimdi aşkta da aynısını yaşıyorlardı. Mesela aşkını ilk itiraf eden Canan, olmuştu. İşte tam da bu yüzden arlarında kıyas diye bir olguyu kabul etmek mümkün değildi. Bir kere Canan ablası çok güzeldi ve güzelliği asla tartışmaya açık değildi.
Nihan'ın kendi içinde yaptığı analize göre ablası her şeyiyle sevip sevilmeyi hak eden bir genç kızdı. Kendisine gelince malum durumu ortadaydı; yüzü gözü kapalı peçeli bir kızdı. Sevip sevilmek şöyle dursun belki de görenler içten içe hilkat garibesi biri olduğunu bile düşünüyordu. Malum sebeplerden ötürü Nihan, ileriye dönük hayal dahi kuramazken karşısında güçlü bir rakibi vardı; güzeller güzeli Canan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Ficção GeralEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019