Selam, kitap dostları! Bugün nasılsınız bakalım! Umarım iyisinizdir!
Yeni bir bölümle tekrar beraberiz. Sizlere keyifli okumalar diliyorum.
Bakalım bizim kızlar ne alem de.
Her yeni gün bir sonraki güne gebe kalırken, ilk karşılaşma iki kız kardeşi tesiri altına almıştı. Belki Canan, umduğunu bulabilirdi ama Nihan için aynı şeyi söylemek ne kadar doğru olur bilinmez...
Nihan, karşısında duran şahsın hocası olduğu bilincini kaybetmeden başını hafifçe öne doğru eğmiş gayet saygılı bir duruşla kendisine yöneltilen soruyu cevaplamak istemişti. "Beğenmiş olmanıza sevindim hocam. Benim de tek huzur bulduğum yer burası çünkü.
Sinan Hoca'nın yüzüne aynı fikirde olmanın memnuniyeti yayılırken öne doğru bir adım atıp sağ elini genç kıza doğru uzattı. "Benim adım Sinan, sizinle iyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Gerçi babanız sizin çalışkan bir öğrenci olduğunuzu söylemişti. Umarım beni ve babanızı yanıltmazsınız?"
Nihan, merhabalaşmak için kendisine uzatılan eli sıkarken hocasının avuçlarındaki elinin terlediğini ve kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Ya kendisinin ayakları yerden kesilmişti ya da etrafındaki nesneler yer değiştiriyordu, çünkü bu şimdiye kadar hiç yaşamadığı garip bir duyguydu. "Tanıştığıma memnun oldum hocam, ben de Nihan." Sıkıntılı çıkan sesinin tınısı birazcık pürüzlüydü.
Genç kız, ateşe dokunuyormuş hissini yaşarken minik bir çalı kuşu ürkekliğinde; hızla elini geri çekti zira bu tür duyguların yabancıydı. Şimdiye kadar onca hocadan ders almıştı ama hiçbiri kendisini bu kadar tesiri altına almamıştı. Üzerindeki ceketi çıkarıp rahatlamak isterken Nihan, göz ucuyla hocasını izliyordu. O'nun her hareketi genç kızın üzerinde ayrı bir etki bırakırken Sinan, özenli hareketlerle üzerinden çıkardığı ceketi ahşap sandalyenin arka kısmına aşmıştı.
Kendisini izleyen Nihan'a dönüp ellerini ovuşturarak; "Küçük hanım, tanıştığımıza göre artık derse başlayabiliriz." Sinan'ın küçük hanım diye hitap etmesi Nihan'ın hoşuna gitmişti. O'nun bu jestine dudak ucuyla hafif bir tebessümle karşılık vermişti.
Bizimkiler henüz derse başlamış konuya odaklanmaya çalışırken Nihan'ın oda kapısı hafiften tıklatıldı. Gayriihtiyari ikisi birden başını aynı yöne çevirmişlerdi. "Gel" sesini beklemeden Canan, elinde çay tepsisiyle odaya girmişti hatta girmemiş direkt dalış yapmıştı diyebiliriz. Nihan, haliyle şaşkındı. Bu zamana kadar kapısının önünden bile geçmeyen ablası bugün çay demleyip ikramda bulunmak istemişti. Garipti...
Birçok hocalar gelip geçmişti evlerinden ama hiçbirine aynı yaklaşımı göstermemişti. Hatta bir kereliğine bile olsa böyle bir hareketle karşı karşıya kalmamıştı. Hele hocalarıyla ders çalışırken asla rahatsızlık vermezdi. Peki, ama şimdi neden yapmıştı?
Nihan, ablasının geliş sebebini kafasında kurgulamaya çakışırken Canan, olanca sevecenliğiyle işveli cilveli hareketler yapıyordu. "Şey, yorulmuş olacağınızı düşündüm de size çay demledim. Bir molaya ne dersiniz, bakın çayın yanında kurabiye de var..."
Sinan Hoca, bakışlarını genç kızın üzerinde gezdirirken pek memnun olmuşa benzemiyordu. "Biz derse yeni başlamıştık pek yorulduğumuz söylenemez."
Canan'ın yüzü anında düşmüştü. Sinan, ikaz edici sözlerine karşılık genç kızı kırdığını düşünüp ikazını telafi etmek mahiyetinde gönlünü almak isterken, "Madem zahmet edip hazırlamışsınız geri çevirmek olmaz şimdi. Buraya kadar da getirdiğinize göre boşa gitmesin; içelim bari..." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Fiction généraleEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019