15

452 53 25
                                    

Birlikte kalmak için söz verdiğim Jimin, bir önceki günümüz JongGyu'nun ağlama krizi nedeniyle güme gittiği için ısrarla fazladan bir gün daha kalmam gerektiğini söylüyordu. 

Onu kırmayacaktım. Ha bugün yurda dönmüşüm, ha yarın, ha öbür gün... Fark eden pek bir şey olmayacaktı açıkçası. 

Belki de Jimin'le bu denli yakınlaşmamız ilişkimiz açısından ve ayrıca benim, ona karşı olan hislerimi daha iyi anlamam açısından fazlaca olumlu olacaktı. Kim bilirdi ki... 

Okuldan eve dönerken, akşam yemeği için bir şeyler aldık. Jimin restoranda yememiz konusunda ısrar ederken, ev özlemimi dile getirdiğimde kolayca evde yemeye ikna olmuştu. Beni memnun edebilmek için çaba sarf etmesinden çok hoşlanıyordum. 

Yemeğimizi yerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Gündemimizde olan konu; Jimin'in annesinin, aile mirası şirketleri için yeni Ceo seçilmiş olması ve çok yakın zamanda da dünyanın dört bir yanındaki şirket ortaklarına Jimin'in yeni varis olarak tanıtılacağıydı. 

"Ben hiç istemiyorum SeYoung, ama annem tek çocuk ve şirketin bütün yükü onun omuzlarında. Dedem çok otoriterdir, dediği dedik. Ailenin en büyük erkek torunu olarak şirketin birinci varisi beni yapmak istiyor. Kardeşime hiç güvenmiyor, zibidi diyor ona, anca barlarda karı kız peşinde koşsun diyor. Bana çok güveniyor. Oysa ki hiç benlik olaylar değil bunlar. Ama işte anneme kıyamıyorum." 

Anlattığı konular hakkında hiç bir bilgim yoktu. Ama yapmak zorunda bırakıldığı iş konusunda her zaman arkasında olacağımı, ne zaman isterse ona güç vermek için elimden ne geliyorsa yapacağımı söylemiştim. Yüzündeki memnuniyeti görebiliyordum. 

"Sen yanımda olduktan sonra emin ol ülkeyi yönetirim SeYoung, sadece şirketle kalmam." 

Keyifle yediğimiz yemek sonrası bulaşıkları da hallettikten sonra Jimin kahve içmek istediğini söyleyip mutfağa yöneldi. 

"Saatin farkında mısın? Bu saatte kahve içmene asla izin vermem Jimin. Gece gece çarpıntı yapar! Ama melisa çayına izin veriyorum hatta birlikte içebiliriz." 

Isıtıcıya suyu koyarken arkamda durup belime sarılmıştı. "Sevgilim beni ne kadar da düşünürmüş öyle? Aman Tanrım çok mutluyum." Tepemde dağınık olarak topladığım saçlarımdan açıkta kalan boynuma öpücüklerini sıralıyordu. "Tamam melisa çayı olsun. Birlikte içeceksek ne olduğunun önemi yok zaten sevgilim." diyordu keyifli keyifli.

Üst dolaptan iki kupa indirip poşet çayları içlerine bıraktım. Bu sırada Jimin belime doladığı kollarını daha da sıkılaştırmıştı. Hareket etmemi engelliyordu ama yeter çek şu kollarını da diyemiyordum. Benim de hoşuma gidiyordu. "Senin elinden zehir olsa içerim." diyordu.

Başını omzuma koymuş, dudakları boynumda geziniyordu. "Hep burada kalsana SeYoung? Birlikte yaşayalım. Her gece bana melisa çayı yap?" 

İşte bu istediği olmazdı. Ben kabul etsem de ailem kesinlikle istemezdi. "Sevgililerin birlikte yaşamasını doğru bulmuyorum Jimin." 

Mantıklı bir açıklama yapmam gerekiyordu. "Birbirini sürekli gören çiftler birbirinden erkenden sıkılır. Bence ilişkiyi heyecanlı tutmanın birinci yolu ayrı yaşamak" Fena bir sebep gelmemişti gözüme, oluru vardı...

"Ben senden asla sıkılmam. Ama doğru, sen benden sıkılabilirsin. Çünkü hislerin yoğun değil. Evet! Sanırım ayrı yaşamamız en doğrusu."  Neden bu kadar dürüst davranmak zorundaydı ki? Cevap verirken kıvırdığıma beni pişman ediyordu. 

Sıkıca belime sarılı olan kollarını gevşettim ve bedenimi çevirerek yüzümü ona döndüm. Kollarımı boynuna dolamıştım o tekrar belimdeki kollarını sıkılaştırırken. "Bu kadar açık sözlü olup beni utandırmak zorunda mısın? Bir daha senin hissin, benim hissim konusu açılırsa çok kırılırım. Ve kırgınlığım geçici olmaz şimdiden söyleyeyim Jimin. Şu an burada silah zoruyla tutulmuyorum değil mi? Bundan bir anlam çıkarman gerek bence." 

On His PillowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin