17

472 51 25
                                    

SeYoung çok güzel gülüyordu. Beni kendine çekiyordu adeta. Karşı koyamıyordum ona. Koymayacaktım da. Bugün, burada bütün köprüleri yakıp yıkacaktım. Artık sabrım kalmamıştı.

Elimdeki kahve kupasını tepsiye koydum. Tepsiyi kavrayarak orta sehpaya bıraktım. Bakışlarımı tekrar SeYoung'a çevirdim. O da elindeki tabağı orta sehpaya bırakmıştı.

Aramızdaki mesafeyi en aza indirdim kanepede kendimi çekerek. Yüzünü bana döner dönmez avuçlarımın arasına aldığım yüzünü sabitledim. Gözleri kocaman olmuştu. Ama kesinlikle korkuyor ya da karşı koyuyor gibi gözükmüyordu. Bu da bana cesaret veriyordu.

Artık onu öpmemem için hiçbir sebep yoktu. Yüzüne yaklaştırdığım yüzümde nefesini hissedebiliyordum. Ve bu da vücuduma yayılan elektriklenmeyi tüm hücrelerimde hissetmemi sağlıyordu.

Dudaklarımı aralamış ve onunkilerle buluşturmuştum. Dudaklarım aradığı sıcaklığı bulmuştu nihayet. Büyük bir tutku ve istekle öpüyordum dudaklarını. İşin enteresan tarafı SeYoung'tan da karşılık alıyordum. Bu beklemediğim bir olaydı. 

Göğsümün üzerinde hissettiğim iki elin itmesiyle dudaklarımızı birbirinden ayırmış ve gözlerimi açmıştım. "Taehyung ne yaptığını zannediyorsun sen? Aklın yerinde mi senin?" 

Bana bağırıyordu SeYoung. Haklı olabilirdi. En yakın arkadaşımın sevgilisiydi. Ama biliyordum; onu sevmiyordu, birlikte olmalarının tek sebebi onu üzmek istememesiydi, üstelik onların şuan sevgili olmalarını ben sağlamıştım, yaptığımdan pişmandım, tamam; ama bu SeYoung'a ilgi duymayacağım anlamına gelmiyordu.

"SeYoung sen az önce bana karşılık verdin! Beni öptün!" Çok şaşırmıştım. Karşılık alabileceğimi hiç düşünmemiştim. 

Bütün köprüleri yakmaya hazır olarak öpmüştüm onu. Bana tokat atabilirdi, benimle konuşmayabilirdi,  kalkıp burayı terk edebilirdi ya da çığlık atıp ağlayabilirdi, bilmiyorum, her şey olabilirdi, ama karşılık vermesini kesinlikle beklemiyordum. 

"Sana karşılık filan vermedim!" diyor, inkar ediyordu. Suçluluk psikolojisinin en önemli delili, inkar etmek! Sanırım kendini Jimin'e karşı suçlu hissediyordu.

"Evet verdin. Bundan çok eminim."  Bana karşılık verdiğini ısrarla söylesem de inkar ediyor, karşılık vermediğini, benim onu öyle algılamak istediğimi iddia ediyordu.

"O zaman seni tekrar öpmeme izin ver. Karşılık vermediysen, öpmem seni rahatsız etmeyecektir. Deneyelim mi?" 

Gerek olmadığını, kendisinin karşılık vermediğini söylüyordu. "Tanrı aşkına TaeHyung! Sen Jimin'in en yakın arkadaşısın. Bunu nasıl yaparsın?" 

Ne söylediği umurumda değildi. Ona doğru eğildim ve tekrar sıcacık dudaklarını öptüm. Bu kez daha kısa olmuştu. Yine elleriyle itip ayırmıştı dudaklarımızı. "Bu çok yanlış TaeHyung! Bu çok yanlış!" 

Ayağa kalkmış bir o yana bir bu yana mekik dokurcasına yürüyordu. Panikti. Her halinden belli oluyordu. 

Oturduğum yerden kalkıp yanına giderek onu durdurdum. "SeYoung duygularını görmezden gelme. Jimin'i sevgilin gibi düşünmediğini biliyorum. Onu henüz öpmediğini dahi biliyorum. Ama seni öptüğümde karşılığını aldım. Bunun benim için anlamını bilemezsin. Kalbimin nasıl göğüs kafesimden çıkacak gibi attığını sana anlatamam." 

Hala bunun çok yanlış olduğunu söylüyordu. Sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. 

İkimiz de ayakta hararetli bir tartışma yaparken bir anda kapının açılmasıyla duraksadık. Bakışlarımız giriş holüne dönmüştü. 

On His PillowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin