Bölüm 42 - Çöl

523 32 85
                                    


Hilal hastaneye gelir gelmez kendisini ilaç odasına attı. Dün sabaha kadar Leon'la yaşadıklarını düşünüp durmuştu. Leon'u ilk gördüğü günden itibaren İzmir'deki atılaşmalı muhabbetlerini, İstanbul'daki ilişkilerini ve şimdiki hallerini. Hepsini uzun uzun düşünmüştü.
Dün akşam tekrar öpmüştü Leon onu. O da aslında basbayağı karşılık vermişti. İtiraf ediyordu Hilal, özlemişti Leon'un dokunuşlarını. Zira o dokunuşlarda öyle bir şey vardı ki, ona her şeyi unutturuyor ve sadece mutluluğun olduğu bir efsunlu diyara götürüyordu. Ama sonrasında genç adama okkalı bir tokat atmıştı. Hatırladıkça içi sızlıyordu Hilal'in. Ama ne yapabilirdi ki? Aklı başka kalbi başka şeyler söylüyordu. İç çatışmasının neticesi de Leon'un yüzünde patlamıştı. Aklı yine haketti dese de işte kalbi el vermiyordu.
Sonrasında Hilal tüm gece Leon'la İstanbul'da geçirdiği günlerini düşünmüştü ve bir neticeye varmıştı. Selanik'ten ayrıldıktan sonra hayatının en mutlu günlerini orada yaşamıştı. Leon'la beraber. Üstelik orda bile yaşadığı onca kötü hadiselere rağmen. Bir de o vakitler kötü günler geçirdiği için ağladığını hatırlayıp acı ve alayla kendisine gülmüştü Hilal. Peki şimdi bu yaşadığı neydi? İşgal edilmiş bir şehir, zulüm gören halk, parçalanmış bir aile, hain bir baba ve belki hisleriyle oynayan bir yalancı sevgili. O vakitler tutunduğu en güvenli dal olan Leon, şimdi belki de yere çakılmasına neden olacaktı. Hilal'in aslında korktuğu şey tam da buydu, bir de Leon'dan yara almaktı. Sevdiği, aşık olduğu adamdan. Hilal itiraf ediyordu. Leon'a aşıktı. İlk defa birine aşık olmuştu, hem de en olmayacak kişiye. Kalbini en olmaz dediği bir adama açmış ve en gizli duygularını ona teslim etmişti. Belki de dünyadaki en yanlış kişiye karşı şu an en savunmasız halde duruyordu. Zaten güvendiği ve sevdiği her yerden darbe aldığı için ruhu yaralar içinde olan Hilal, bir kez daha sevdiğinden vurulmak istemiyordu. Aşktan da vurulursa bu kez toparlayamazdı. Her zaman bir çare bulmuştu genç kız. Hükümet vatan toprağından vazgeçtiyse o da canını kanını oraya koyardı, kadın diye kısıtlanırsa Halit İkbal olurdu, babası vatana ihanet ediyorsa bir de onun için mücadele ederdi, ablası ve abisi kardeşlik etmezse kendine dostlar bulurdu, annesi büyük aşkının acısını çekmekle meşgulse o da kitaplara sığınırdı. Ama aşk farklıydı... zaten hiçbir zaman güzel olduğunu ve erkeklerin ilgisini çekeceğini düşünmemişti. Savaş zamanı aşka da yer vermek aklından geçmezdi. Fakat tüm bunlara rağmen kalbine düşmüştü Leon. İnce ince sızmıştı kalbine. İşte bu yüzden Leon da onu hüsrana uğratırsa bunu neyle ve nasıl atlatırdı bilmiyordu. Atlatabilir miydi ondan da emin değildi.
Fakat gece tüm bunları düşünürken Leon'a bir şans vermeye karar vermişti genç kız. Leon'un bakışlarında, sözlerinde ve dokunuşlarında sevgiyi hissetmişti. Yalan olmazdı diye düşünmüştü. Ta ki sabah olana kadar. Ablası yine sabah hastaneye gitmeden önce ona Leon'u sorup durmuştu. Genç adamı hastanede görüp görmediği ve onu sorup soramadığı hakkında bir şeyler bilmek istemişti. İşte o vakit yine Hilal'in aklı karışmış, kalbine kocaman bir sızı düşmüştü ve o sızı hâlâ gitmek bilmemişti.

"Hilal Hemşire? Siz burda mıydınız?" derken Ayşe Hemşire, genç kız daldığı düşüncelerden irkilerek sıyrıldı.

"Ay dalmışım." dedi gülmesemeye çalışarak. Ardından devam etti. "Evet ilaç sayımı yapıyordum."

"Anladım, ama işiniz bitince hasta koğuşlarını da bir gezersiniz iyi olur. Yeni başhekim gelemedi hâlâ, yetişmek zor oluyor. Tüm hemşireleri şu Nazilli'den gelen yaralı Yunan askerlerine bakmak için başa diktiler. Diğer hastaları ihmal etmeyelim." diye açıkladı Ayşe Hemşire.

"Tabii olur. Ama ilaçlar da epey azalmış. Onu da haber vermek gerek." diye ekledi Hilal.

"İlaç tedariği ile başhekim sorumluydu tabii. Neyse Azize Başhemşire'ye malumat veririm. Mecbur o iletir artık."

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin