Bölüm 12 - Gündoğdu Çiçeği

631 36 37
                                    


Leon banyoda traş olurken bir yandan da ıslık çalıyordu. Askeri okulda arkadaşlarıyla söyledikleri bir marştı bu. Bazı günler arkadaşlarıyla neşelendiklerinde söylerlerdi. Leon da bu sabah çok mutluydu. Artık içinde en ufak bir sıkıntı yoktu. Hilal ondan hoşlanıyordu işte ve bu Hilal'in hafızası yerine gelse dahi değişmeyecekti. Bundan adı gibi emindi. Hilal o pansuman anını hatırlarken öyle heyecanlanıp kalbi çarptıysa, belli ki kazadan önce de ondan hoşlanıyordu. Ama o vakitler ikisinin de bunu fark etmesi mümkün değildi. Elbette şimdi de Hilal'in kalbini ona açması kolay olmayacaktı ama Leon bunun için çabalayacaktı. Vazgeçmeyecekti. Zira artık hislerinin karşılığı olduğunu biliyordu. Önce kendi hislerini Hilal'e gösterip anlatacak sonra da kızın da aynısını yapabilmesi için böylece cesaretlendirmiş olacaktı.
Tüm bunları düşünürken traşını bitirdi ve yüzünü son kez yıkayıp özel hoş kokulu losyonunu da sürdü. Bıyıklarını da kıvırıp saçlarını özenle taradıktan sonra sonunda hazırdı. Hilal'in Doktor Arthur'la randevusu bugün erken bir saatteydi. Kahvaltıdan sonra hemen hastaneye gideceklerdi. Hilal belki hekimle konuşurken, o da Azize Hanım'la seçtiği evleri gezerdi.

Leon odasına geçip siyah takım elbisesinin ceketini giydi. Eline şapkasını da alıp odadan çıktı. Biraz dolu yemek salonuna inip boş masalardan birine oturdu. Hilal'ler daha inmemişti belli ki. Nezaket gereği kahvaltıya onlar gelmeden başlamak istemediği için yanına gelen görevliye şimdilik bir çay istediğini söyledi. Sonra gözüne masadaki küçük vazodaki tek bir sarı lale takıldı. Sarı renk anında aklına Hilal'in saçlarını getirdi. İstemsizce güldü. Neydi bu hali? Her şey ona Hilal'i anımsatıyordu. Hilal'in bir hareketi bazen sanki tüm hayatını karartırken bazen de ona yer yüzünde cenneti bulmuş gibi huzur ve mutluluk veriyordu. Şimdi kalbi onu düşününce hızlanıyordu. O bir an önce yanına gelsin diye merdivenleri sabırsızca gözetliyordu. Sabah erken kalkıp genç kız için süslenmişti resmen. İzmir'de limanda kendisini beğeniyle süzdüğü gibi yine öyle baksın istiyordu zira. Her şeyde Hilal olsun istiyordu. Çiçekler ilgisini çekiyordu mesela. Hangisi Hilal'i anlatır diye düşünüyordu. Şiirler okumak istiyordu. Hangisi Hilal'i tasvir ederdi? Başka şiirlerin yetmediği yerde de o yazardı belki. Leon dün gece sadece Hilal'in kendisinden hoşlandığına emin olmamıştı. Kendi duygularından da artık tastamam emindi. Hilal'e duyduğu hayranlık her ne kadar mani olmaya çalışsa da önce hoşlantıya ardından da aşka dönüşmüştü. Leon Hilal'e aşıktı. Belki de artık bunu sonunda dillendirebildiği için de ayrı bir mutluluk yaşıyordu. Sanki bir esaretteydi de artık hürmüş gibi hissediyordu. Yüreği ferahlamış ve tüm o yasak duygularını artık doya doya haykırıyordu. İçinde tüm bu hisler tarifsiz bir güzellikte kalbini ele geçirmişti. Hilal'in kabine ektiği o tohum önce filizlenmiş ve şimdi de çiçek açmıştı. O çiçeği adlandırsa anca bir gündoğdu çiçeğine benzetirdi. Güneşi Hilal olan bir gündoğdu çiçeği. Sadece yüzünü ona çeviren ve ona açan bir çiçek. Leon'un kalbini açtıran da sadece Hilal'di ve Leon sadece ona bakacaktı. Ömrünün sonuna kadar.

Leon tatlı bir tebessümle bunları düşünürken Hilal annesiyle beraber yemek salonuna girmişti. Genç kız tüm gece neredeyse uyuyamamıştı. Hem bir şey hatırladığı için sevinçten, hem de Leon'u düşündüğünden uyku tutmamıştı. Ama yine de kendisini yorgun ve uykusuz hissetmiyordu. Hatta fazlasıyla dinçti, zira içinde tarif edemeyeceği bir kıpırtı vardı ve bu ona yeterli gücü veriyordu. Hilal bir yandan sonsuz umutla dolmuştu. Bir anıyı hatırlamıştı yani hafızasını geri kazanması pek yakındı. Ayrıca bu anının Leon'la olması da onu ayrı düşüncelere sürüklüyordu. Leon'la aralarındaki bu şeyi henüz çözemese de zaten yakında hatırlayacağı için çok da kafa yormak istemiyordu. Ama hislerini düşünmekten de kendini ala koyamıyordu. Hele İstanbul'a geldikleri şu birkaç günde büsbütün Leon'u düşünür olmuştu. Hatta Leon düşüncelerini öyle meşgul ediyordu ki hastalığını bile eskisi kadar kendine dert edemiyordu. Öyle ya bir şey hatırlayabildiğini bile fark edememişti. Peki neden bu kadar Leon'u düşünüyordu? İtiraf ediyordu Hilal, Leon çok yakışıklı bir gençti. Ayrıca çok kibar, nazik ve anlayışlıydı. Sanki içini okuyormuş gibi ona karşı anlayışlı olması hoşuna gidiyordu. Bir de kendisine attığı o bakışlar. Anlamlandıramadığı derin ve manalı bakışları vardı. Hilal o bakışları çözemiyordu ama hoşuna da gidiyordu, öyle ki bu onu utandırıyordu da.
Şimdi yemek salonuna girdiğinde yine o manalı bakışlarla karşılaştı. Bir yanı o bakışlardan utanıp gözlerini kaçırmak istese de diğer yanı o bakışların derinliğinde boğulmak ister gibi daha da dikkatle o gözlere bakmayı arzuluyordu. Ancak Hilal bu ikilemden çabuk kurtuldu. Masaya vardıklarında Leon'un çaprazında oturarak biraz olsun o bakışların tesirinden çıkmıştı. Lakin genç adama tekrar kapılması çok sürmezdi, bu yüzden bakışlarını salonda gezdirip dikkatini gördüklerine vermeye çalıştı.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin