Bölüm 61 - Yaşama Arzusu

581 17 19
                                    


3 hafta sonra

İzmir, Mart 1920

Hilal günler sonra Leon'la yaşadıkları eve gelebilmişti. Aniden karar vererek geldiği için kocasının onun geleceğinden haberi yoktu. Şimdi üst kattaki küçük salonun, evin ön bahçesine bakan penceresinin önünde oturmuş, Leon'un gelmesini bekliyordu. Güneş henüz yeni batmıştı. Eğer Leon'un nöbeti yoksa, mutlaka birazdan eve dönerdi.
Zevcinin nöbeti var mıydı, bilmiyordu Hilal. Zira günlerdir evlerine gelemediği gibi, Leon'la da hiç görüşmemişti. Ailesinin evinden hiç dışarıya çıkmamıştı, zira annesinin öldüğü haberini aldığı günden beri hayatı alt üst olmuştu.

Hilal kendini yine o günü hatırlarken buldu. Babası o acı haberi verdikten sonra adeta sinir krizi geçirmişti. Ne kadar uzun süre babasını kollarında kendini kaybettiğini hatırlamıyordu, ama sonrasının derin bir sessizlik olduğunu biliyordu. Krizi geçirdikten sonra Hilal, birden kendini taş gibi kesilmiş bulmuştu. Şaşkınlık mı, hüzün mü, kabullenememe mi ya da aksine kabullenme mi, yoksa hepsi mi aynı anda zihnine üşüşmüştü bilemiyordu. Ama zihni karışık düşüncelerle boğulurken, bedeni ölüm sessizliğindeydi. Kıpırtısız saatlerce öyle kalmıştı.
Sonra birden abisinin babasını sorguladığını duymuştu. Nerde, nasıl oldu diye hesap sormuştu abisi. Belli ki o da iç hesaplamasını yapmış ama sorularının cevaplarını düşünerek aramak yerine babasına yönetilmeyi akıl etmişti.
Hilal de böylece kendine gelmişti. Evet onun da soruları vardı. Peş peşe kardeşler babalarına yaşananları sormuştu.
Nihayetinde babaları da olanları anlatmıştı.
"Tevfik'in şehre gelip bir şeyler halletmesi gerektiği istihbaratını almıştım. Şehirde onu buldum ve peşine düştüm. Annenizi bulmak için de geri dönüşünü bekledim, zira onu hemen yakalasam Azize'nin yerini asla söylemezdi. Dağlık ıssızlık bir yerdeki kulübeye doğru yöneldiğini görünce hemen ortaya çıktım. Azize'nin yanında hadise çıkmasın diye, Tevfik daha yanına varmadan halletmek istedim. Kulübeye yakın yerde dövüştük, boğuştuk. Bir yandan da sözlü de kavga ediyorduk. Laf arasında Azize'yi orada bağlı tuttuğunu söyledi. Fakat hemen sonra birden kulübe patladı. Şehirden peşine düşen başka düşmanları da varmış meğer. Onlar yapmış. Bunu da yangını şaşkınlık ve acı içinde izlerken birkaç isme hakaretler etmesiyle anladım. Tevfik, annenizin ölümüne sebep oldu."

Babaları, bu anlattıklarından sonra Tevfik'in o arada yeniden kaçtığını söyledi. Lakin o halde peşine de düşemediğini açıkladı. Daha sonra kulübeden yanmış bir cesetin çıktığını ve teşhis edebildiği kadarıyla Azize'ye ait olduğunu söyledi.

Hilal ve kardeşleri asla o cesedi göremedi. General Cevdet buna asla izin vermemişti. Hemen ertesi gün de cenazesi yapılmıştı. Leon da bir köşeden Kirya Veronika'yla izlemişti.
Genç kız o gün hemen Leon'un kollarına koşup saatlerce ağlamıştı. Evlerinde ve kocasının yanında rahatça ağlayabildiği kadar ağlamıştı, zira babaannesinin hâlâ hiçbir şeyden haberi yoktu. Yaşlı kadın hastaydı ve daha da kötüleşmesin diye ondan acı haberi saklamışlardı.
Leon tüm desteğiyle Hilal'in yanında olmuştu. Bıkmadan, sıkılamadan Hilal'i kollarında sarmış, saçlarını saatlerce şefkatle okşamış ve onun gözyaşlarını usanmadan tek tek silmişti.

Hilal sonraki dört gün de hep Leon'la olan evlerine gelmiş, sevgilisinin kollarında teselli bulmaya çalışmıştı. Saatlerce susarak sarılmışlardı öylece. Pek konuşmamışlardı. Bazen genç adam konuşmaya çalışsa da Hilal ona eşlik edememişti hiç.
O günlerde Leon son derece anlayışlı ve destekçi olmuştu ona karşı. Kocasına büyük bir minnet borçluydu.

Sonrasında ailesiyle yaşadığı evde kavgalar başlamıştı. Yıldız her zaman olduğu gibi sebepsiz yere Eleni'ye saldırırken kendini kaybetmiş ve annesinin öldüğü haberini farkında olmadan babaannesine duyurmuştu. Yaşlı kadın bir yandan duyduklarının gerçekliğini sorgularken, bir yandan da hasta bedeni yüzünden fenalık geçirmişti. Günlerce hastanede kalmıştı. Hilal de gönüllü olarak babaannesinin başında nöbet tutmuştu. O sıralarda Leon da her daim hastaneye gidip gelmişti.
Fakat her şeye rağmen Hilal'in haleti ruhiyesi daha kötüye gidiyordu. Hem babaannesinin ciddiyetini koruyan sıhhat vaziyeti, hem de annesinin yıllarca çalıştığı hastenede olmak ona çok zor gelmeye başlamıştı.
Leon'un sözleri bile onu artık teselli edemiyordu. Genç kız bir buhranın eşiğindeydi.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin