Bölüm 11 - His

640 33 38
                                    

Leon, Azize ve Hilal'i hastane koridorunda bekliyordu.
Cep saatine baktı, saat on dörte beş vardı. Biraz erken gelmelerine rağmen Doktor Arthur müsait olduğu için Hilal'i kabul etmişti.

Azize Hanım birkaç dakika sonra odadan çıktı ve banka Leon'un yanına oturdu.
"Başladılar. Hekim bey bir saatten uzun sürebilir dedi. İlk gün konuşacak fazla şey olabilir diye."
Leon anlayışla başını salladı.

Hilal bu sabah yine fazla durgun ve düşünceliydi. Hatta gözlerini de Leon'dan hep kaçırmıştı. Geceki konuşmalarının bir etkisi yahut utangaçlığı değildi bu, başka bir şeyin olduğunu seziyordu. İlk seansın heyecanına ve gerginliğine yorsa da kızın halini merak ediyordu genç adam. O kazadan sonra Hilal'in hayatı çok değişmişti. Sadece hafızasını kaybetmesinden dolayı değildi bu değişim. Hilal mutlu değil diye düşünüyordu Leon. Zaten mutsuz olması çok olağan değil mi diye de kendiyle alay etti. Leon o an kendisini suçlu hissetti. O kazaya mani olamamış, üstelik kızın hafızasını kaybetmesinden faydalanır gibi ona yaklaşmaya çalışıyor ve Hilal de ona samimi davranıyor diye mutlu oluyordu. Ne kadar bencilce diye kendisine küfürler savurdu Leon. Hilal onunla gülse de yine de mutlu değildi işte. Kumdan kale gibiydi aralarında ilişki. Özenle bir şeyler inşaa ediyorlar ancak tek bir dalgayla her şey yok oluyordu. İzi bile kalmıyordu. Böyle düşünüyordu Leon.

***************

"Evet Hilal, bugün nasılsınız? Şehri biraz gezip görebildiniz mi?" diye daha çok arkadaşça bir sohbet gibi giriş yapmak istedi Doktor Arthur.

"Sayılır. Bu sabah biraz gezdik. Galata taraflarını." diye yanıtladı.

"Bugün biraz durgun gibisiniz Hilal?" Doktor Arthur kızın yüzünü inceledi. Hafif dudaklarını bükmüş suç üstü yakalanmış küçük kız çocuğu gibi mahsundu.

Hilal utançla gözlerini kaçırdı. Gece gördüğü rüya yüzünden sabahtan beri kimsenin yüzüne bakamıyordu, özellikle de Leon'un. Ama onu en çok da düşündüren şey, bunun edepsizliği yüzünden gördüğü bir rüya mı yoksa hatırlayamadığı bir anı mı olduğuydu. Dudaklarını adeta kemirirken sonunda hekim beye de danışmaya cesaret etti.
"Aslında gece bir rüya gördüm ve o rüya kafamı çok karıştırdı." derken elleriyle de sıkıntıyla oynuyordu.

Doktor Arthur Hilal'in bu sıkıntılı halini fark etti ama kızın üstüne gitmeden konuşmaya çalışacaktı, zira bu tür vakaları olan hastalarının anlaşılabilir bir ürkekliğin vardı. Hilal'de de bu ürkeklik apaçık belli oluyordu.
"Rüyanı anlatmak istersen belki kafanı kurcalayan şeyi beraber çözebiliriz?"

Hilal biraz düşündü. Ne kadar utansa da belki biraz rüyasından bahsedebilirdi.
"Aslında dün buradan çıktıktan sonra annem bana biraz geçmişle alakalı bazı şeyler anlattı. Tabii ben istediğim için. Biz Selanik'liymişiz. Ordan İzmir'e göç etmişiz." Biraz durdu. "Ben de neden göç ettiğimizi ve savaşı sordum. O da anlattı." diye bitirdi. Hilal lafı uzatıyordu biraz da.
"Aslında gemiyle buraya gelirken de biraz anlatmıştı. O vakit de bir rüya görmüştüm. Böyle bir evde uyanıyordum. Kimsecikler yoktu. Bomboştu ev. Sokağa çıkıyordum o vakit de kimseleri görememiştim."

"Peki ne hissetmiştiniz?"

"Korkmuştum. Tek başıma tanımadığım bir evde uyanıp kimseyi bulamamak... Yalnız kalmaktan korktum belki de, tam adını koyamıyorum." diye açıklarken bile Hilal'in sesinde o kaygı hissediyordu.

"Bu aslında çok olağan bir tepki Hilal. Hafızalarını kaybeden hastalarımın hepsinde aynı ruhsal tepkiler vardı. Kimseyi ve hiçbir şeyi hatırlayamamak insanı dış dünyaya karşı yabancılaştırıyor. O gün gördüğünüz rüya belli ki gizli korkularınızın bir yansıması olmuş."

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin