Hilal ve Leon fayton bulmak için sokağın başına doğru yürümeye başladılar. Akşam karanlığı yavaş yavaş çökmeye başladığı için sokaklar da epey tenhaydı, aksi halde onlara bakacak meraklı gözler mutlaka olurdu. Öyle ya, akşam vakti müslüman bir kız bir gayrimüslim gençle baş başa bir yere gidiyordu. Neler derlerdi.
Hilal nedense sokakta yürürken bir anda bu endişeli düşüncelere kapılmıştı. Annesinin haberi olduğu halde sanki tasvip edilmeyen bir şey yapıyormuş gibi çekiniyordu. Oysa evden çıkmadan önce ne kadar da heyecanlı ve mutluydu.Leon evden ayrıldıklarından beri yüzündeki gülümsemeyi saklayamıyordu. Öyle mutluydu ki şu an, tarif edilemezdi. Bu akşam onun için resmen Hilal ile bir randevu olacaktı. Aşık olduğu kadınla beraber baş başa vakit geçirecek olmaları bir şey içmeden onu sarhoş etmişti bile. Mutluluk sarhoşluğuydu bu. Değil aşk hayatında, ömrü boyunca pek tatmadığı bir duyguydu. Bir tek çocukluğundaki o malum yaz vardı. Sadece o vakit bu kadar mutlu olduğunu hatırlıyordu. Ama bunun sonu da yine o zamanki gibi hazin bitmeyecekti. Bu düşünceyle kendisine kızdı genç adam, yine mutluluğunu bizzat kendisi bozacak şeyler yapıyordu. Fakat geçmişten gelen bir alışkanlıktı bu Leon için, her hevesinin zehir olmasına öyle alışmıştı ki umutlanınca da hayal kırıklığı fazla olmasın diye böyle kendini telkin ederdi. Lakin bu sefer başkaydı. Leon biliyordu çünkü içinde öyle kuvvetli bir his vardı ki, mutluluğa çok yaklaştığına emindi. Hilal ona bizzat kendi ailesinin sakındığı yeryüzünde cenneti vaad ediyordu. Genç kız henüz dile getirmese de gözlerinde, tavrında hatta gülüşünde bile onu sevdiğini gösteriyordu. Gerçekten sevilmenin tadını ilk kez bu kadar çok çıkarıyordu genç adam, üstelik tam da sevgisini istediği kişiden görüyordu.
Leon Hilal'e bir şeyler söylemek için dönmüştü ki, kızın yüzündeki tedirginliği fark etti. Heyecanlı halini korusa da yine de etrafa çekingen bakışlar atıyordu Hilal. Leon da tedirgin oldu. Acaba kız pişman mı olmuştu baş başa gitmekten diye hemen en kötüsünü düşündü.
"Hilal?" diye korkarak seslendi genç adam. Kız bakışlarını ona çevirince de devam etti.
"Ne oldu? Biraz durgunlaştın." diye tam aklındakileri dile getiremeden kızın halini sormaya çalıştı."Yok durgunlaşmadım." diye çıkışsa da sonra Leon'dan çekincelerini saklamasının manasız olduğuna karar verdi.
"Aslında biri görür diye tedirginim sadece. Biliyorsun işte, sen de gördün Melahat Hanım'la Zehra Hanım'ı. Bire bin katıyorlar. Fatma'ya nişanlı olduğu halde ne dediler bir duysaydın şaşar kalırdın."Leon, Hilal'in düşündüğü gibi pişman olmadığını duyunca rahatladı, fakat genç kızın başkaları ne der diye gerilmesi de hoşuna gitmemişti. Türklerde özellikle kadınların bu kadar baskı altında kalmasına anlam veremiyordu. Kim olduğunu mahalleli az çok öğrenmişti zaten. Neyin çekincesiydi? Hem iki sevgili olarak dışarıya çıksalar ne olurdu ki?
"Elalem ne der diye çok düşünüyorsunuz bence. Hem annen bizi beraber yollamıyor mu tiyatroya? Neden daha başkalarının düşüncelerini dert ediyorsun?"Hilal elbette hak veriyordu Leon'a. Annesi izin vermişken başkalarına laf mı düşerdi? Ama iştesi vardı. İçi rahat etmiyordu. O dedikoducular iğneli sözleriyle mutluluğunu zehir ederdi. Dün Fatma'ya neler ima ettiklerini görmüştü. Şimdi güzel bir akşam geçirip yarın annesinin yanında bir bin katıp anlatırlar diye korkuyordu sadece. Annesi yine sadece onun diyeceklerine inanırdı biliyordu ama boş yere de tatları kaçardı.
"Halkısın Leon ama işte elimde değil." diye mahçup bir şekilde omuz silkti."Neyse zaten caddeye çıktık. Şurdan bir araba buluruz. Hadi lütfen başkalarını düşünme artık. Bu akşam çok güzel geçsin istiyorum." diye biraz da yalvarır gibi rica etti Leon.
"Ben de!" diye atıldı hemen Hilal. "Ben de güzel geçsin istiyorum. Tamam gereksiz düşüncelerin zihnimi meşgul etmesine izin vermeyeceğim. Söz." diyip tatlı tatlı gülümsedi genç adama.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazi ile İstikbal
FanfictionHilal'in yaşadığı bir kaza, onu ve Leon'u mazide bir yolculuğa çıkarırken istikballerinin de temelleri atılıyordu.