Bölüm 46 - Rüya

1.2K 32 36
                                    

İyi okumalar.

Hilal arkadaşlarıyla beraber topladıkları kalabalıkla beraber meydanda protesto konuşması yapıyorlardı, zira Yunan yönetimi Türk esnaflarını çeşitli bahanelerle yıldırıp dükkanlarını kapattırmaya neden oluyorlar ve hemen yerlerini Yunanistan'dan gelen tüccarların almasını sağlıyorlardı. Elbette Türk'lere de mallar pahalıya satılıyordu. Bu soyguna ve bu adaletsizliğe sessiz kalmamak için Hilal ve arkadaşları meydanda toplanıp konuşma yapmaya karar vermişti. Niyetleri sadece Türk'leri cesaretlendirmek değil, aynı zamanda Osmanlı'da yıllardır beraber yaşadıkları diğer azınlıkların da onlara destek olmasını sağlamaktı. Fakat sadece birkaç Rum ve Musevi vatandaşlar dinledi konuşmalarını ve hak verdi. Çoğu ya işgalden memnundu ya da belaya bulaşmak istemiyordu. Zaten konuşma için tam Mehmet'in sırası gelmişken bir anda Yunan askerleri meydana doluşmuştu. Ondan sonrası ise büyük bir karmaşaydı. Bağırmışlar, çığlıklar ve silah sesleri birbirine karışmıştı. Hilal arkadaşlarıyla beraber tam kalabalığın ortasında kalmıştı. İnsanlar itiş kakışla onları bir yere sürüklüyorlardı.

Hilal etrafına bakıyor ve bir çıkış yolu arıyordu, fakat tek gördüğü insan kalabalıydı. Her silah sesiyle kalabalık irkiliyor ve daha fazla çığılıklar atılıyordu. Yine bir silah patladığında Hilal korkuyla irkilerek yere çömeldi, zira ses çok yakınından gelmişti. Kulakları sağır edecek kadar çok yakın. Bir süre sonra insanlar onu sıkıştırmaya başlayınca, ezilmemek için ayağa kalktı. Lakin yanında arkadaşlarını bulamadı. Telaşla etrafına baktı. Ama yoklardı. Yunan askerleri kalabalığı iyice sarınca insanlar sıkışmış ve birbirilerini iyice itip kakmaya başlamıştı. Hilal boğulacak gibi oldu o an. Canhıraş kalabalıktan sıyrılmak isterken arada kargaşa yüzünden birkaç darbe alıyordu. Biri aniden tam belinin ortasına dirseğiyle vurunca, genç kız acıyla inleyip dengesini kaybetti. Fakat yine bir yandan iten kalabalık yüzünden yere düşerken ayak bileğini de burkmuştu. Bu sefer sahiden büyük bir acıyla seslice inledi. Acıyla insanların onu yerde daha da sıkıştıracaklarını düşünürken, bir çift el onu sıkıca kollarından kavrayıp ayağa kaldırdı. Hilal ayağa kalkınca ona endişeyle bakan Leon'u gördü. Anında mutlulukla gülümsedi genç kız.

Bu gülümsemeyle de Leon rahatlamıştı. Hilal'i kalabalığın içinde tam bulmuşken, kızın acıyla bağırıp yere düştüğünü görmüştü. Hızla kalabalığı yarıp nasıl kıza ulaştığını bilmiyordu bile. Hemen Hilal'e siper olur gibi sarılıp kalabalıktan çıkarmaya başladı.
Hilal aniden hızla yürümeye başlayan Leon'un peşinden sürüklenmeye başladı. Bileğinin acısına dayanmaya çalışarak kalabalıktan çıkmayı başarmışlardı. Fakat genç kız daha fazla dayanamıyordu. Leon'un kolunu sıkıca kavrayıp onu durdurdu.
"Leon, dur biraz." dedi acıyla inleyerek ve kenarda bir dükkanın önündeki basmağa yığılır gibi oturdu.
Eliyle bileğini ovalamaya başladı ama canı daha da yanıyordu.

Leon telaşla yanına çömeldi.
"Ne oldu? Bileğini mi burktun?" dedi endişeyle.

"Evet." diye cevap verdi Hilal zar zor. Yürüyerek iyice zorlamıştı belli ki. Acısı daha da artmıştı zira. "Çok acıyor."

Leon hızla etrafına bakındı fakat görünürde ne bir fayton ne de başka bir taşıt vardı. Üstelik bazı askerler de etrafı kolaçan ediyordu. Hilal'i görürlerse, Albay'ın kızı demezler tutuklarlardı. Zira Kumandan Vasili ve Albay Cevdet, ailesi için hiçbir iltimas tanınmayacak demişlerdi. Bu yüzden Leon Hilal'i hemen burdan kaçırmalıydı. Aklına sadece tek bir fikir geliyordu. Hilal belki kızacaktı ama yine de başka çaresi yoktu. Biraz doğrulup Hilal'i belinden ve dizlerinin altından kavradı.

Hilal "Ne yapıyorsun?" diye şaşkınca sorarken de iyice kucağına alıp ayağa kalktı.
"Leon dur! Olmaz böyle sokak ortasında! Bir gören olacak!" diye genç kız itirazlar etse de, Leon hızlı adımlarla çoktan yola koyulmuştu.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin