Bölüm 8 - Yolculuk

647 34 47
                                    


Hilal, annesi ve Leon'la beraber gemide kamaralarına doğru ilerlerken dayanamadı ve annesine döndü.
"Güverteye çıkıp bakalım mı? Belki babamlar daha gitmemiştir?" derken bile sesindeki heves belli oluyordu. Göz ucuyla da biraz çekinerek Leon'a baktı. Israrcı küçük çocuklar gibi mi davranmıştı acaba?

Azize ise gülümseyerek kızını onayladı.
"Olur tabii." dedikten sonra gözü Leon'a takıldı. Belki onlarla beraber gelmek istemez diye düşündü kadın. "Leon biz güverteye çıkacağız ama gelmek istemezsen-"

"İsterim, hem de çok." diye hemen atıldı Leon.

Üçü yavaş yavaş güverteye doğru ilerlerken gemi de yavaş yavaş limandan ayrılıyordu.

Güverteye geldiklerinde hafif bir kalabalık vardı. Bir çok yolcu geminin limana bakan tarafında toplanmış limandaki insanlara el sallıyordu. Leon öne geçip dikkatle kendileri için de yer açtı. Hilal'in gözünün önünde şimdi koca İzmir serilmişti adeta. İzmir çok güzeldi.

Biraz sonra şehrin güzel manzarasından gözlerini ayırıp limandaki insanlara çevirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biraz sonra şehrin güzel manzarasından gözlerini ayırıp limandaki insanlara çevirdi. Onların arasında ailesini seçmeye çalıştı, ancak limandan epey ayrıldıkları için bu pek mümkün olmadı.
"Bizimkileri göre biliyor musunuz?" diye annesiyle Leon'a sordu. Ancak diğerleri de göremiyordu. Hilal iç çekti. Daha yeni tanıştıp kavuştuğu ailesinden ayrıldığını o an hissetti. O ana kadar İstanbul'a gitmenin diğerleriyle ayrılacağı anlamına geldiğini kavrayamamıştı. Her ne kadar bu zoraki aile olma çabalarına alışamadığını düşünse de şimdi içinde bir burukluk hissetti. Belli ki düşündüğünün aksine o onları çoktan benimsemişti.
Sonra yine eşsiz İzmir manzarasına döndü. Bu şehirde yılları geçmişti. Hatırlayamadığı o yıllar, o yollar, o evler... Ama döndüğünde her şey bambaşka olacaktı, buna inanıyordu Hilal.

Azize yıllar önce bu şehre ilk geldiği günü düşündü. Selanik'ten trenle İstanbul'a ordan da hemen ilk trenle yine İzmir'e gelmişlerdi. Gerçi o yolcuğu da doğru dürüst hatırladığı yoktu. Aklı o zamanlar şehit olduğunu sandığı Cevdet'indeydi hep. Şimdi İzmir'i seyrederken fark etti. Hiç görmüş müydü bu şehrin güzelliğini, hiç böyle dikkatle bakmış mıydı çocuklarıyla sığındığı bu vatan topraklarına? Bir an geçmişin muhasebesini yapacak oldu. İzmir'de ilk günler bir göz otel odasında kalmışlar ve Tevfik'in gelmesini beklemişlerdi. Kaç gün beklemişlerdi Tevfik'i hatırlayamadı Azize. Yastaydı çünkü. Ne yemiş ne konuşmuştu günlerce. Çocuklarla bile annesi ilgilenmişti, ama onun da oğlu ölmemiş miydi? Nasıl dayanmıştı o vakitler annesi? Kadıncağıza acısını yaşamasına izin vermemiş miydi? Bu şehir. Burada hayatta kalmışlardı ama çok da acı çekmişlerdi. Cevdet yokken de varken de türlü türlü acıyla sınanmıştı Azize ailesiyle birlikte. Her şehir ona ayrı bir imtihan olmuştu.
Selanik doğduğu topraklar. Hayatının en güzel günleri orada geçmişti, ama oradan nasıl kaçtıkları da malumdu. İzmir, bir sığınak olmuştu ancak dağılmış paramparça bir aile kalmıştı geriye. Şimdi İstanbul'a gidiyorlardı. Kızı, biricik bonucuğu için şifa arayacaktı orada, ama biliyordu ki bunun için de çok sınanacaklardı.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin