Bölüm 19 - Sorgu

604 30 23
                                    

İyi okumalar.

Bir süre sonra hücreye dün geceden beri Leon'lara yardım eden er girdi.

"Teğmen Leon, hanımefendinin annesi geldi dışarıda bekliyor sizi."

"Neden dışarıda bekliyor ki? Gelmeyecek mi?" diye araya girdi Hilal.

Asker bir Hilal'e bir Leon'a baktı. Sıkıntılı görünüyordu. Arada kalmak onu huzursuz ediyordu. General Winston ona Teğmen'le alakadar olmasını ve onu hoşnut etmesini emretmişti, lakin Yüzbaşı Floyd'un emirleri buna mani oluyordu.
"Şey... Yüzbaşı Floyd içeriye alınmasını yasaklamış. Daha doğrusu size ziyaretçi yasağı koymuş. Teğmen Leon hariç." diye sıkıntıyla açıklamaya çalıştı.

Leon sinirle gözlerini devirdi.
"General burda mı?" diye sordu askere. Meseleyi onunla doğrudan konuşup halletmeliydi, zira yüzbaşıyla muhattap olsa bile o adamın sırf gıcıklığına uzlaşmayacağını biliyordu. Zaten bu yasaktan da belliydi adamın niyeti. 

"Maalesef efendim. Osmanlı sarayına bir görüşme için gitti. Akşama doğru belki gelir."

"Anlıyorum." dedi sıkıntıyla. Bıkmıştı artık buradan. Bir an önce Hilal'i çıkartmak istiyordu. "Peki kumandandan bir malumat var mı?"

"Henüz yok." diye mahçupla cevapladı asker.
Genç asker, Teğmen Leon'un ve genç kızın haline çok üzülmüştü. Yüzbaşı Floyd'un çok gaddar ve takıntılı bir komutan olduğunu herkes biliyordu karargahta. Bu yüzden geçmişte epey ceza aldığı da dilden dile dolaşmıştı. Yüzbaşı, Konstantinopolis'e gelmeden bile önce geçmişte yaptıklarının dedikodusu gelmişti. Ama en büyüğü son yaşadığı olaydı. Konstantinopolis'e mayıs ayında sürgün edilmişti, zira Hindistan'da büyük olay olan Amritsar Katiliamı'nda parmağı olduğu gerekçesiyle birkaç subayla beraber bir ay görevden uzaklaştırılmış ve ardından başka görev yerine, yani Konstantinopolis'e atanmıştı. İngilizler dışında tüm milletlere düşmandı adeta.

Leon kumandanın henüz dönmeyeceğini öğrenince iyice gerildi. Ama şimdilik elden de bir şey gelmiyordu. Hilal'e döndü bu sefer.
"Ben gidip annenle konuşayım. Ona iletmemi istediğin bir şey var mı?"

"Üzülmesin benim için." dedi sadece.

Leon anlayışla başını sallayıp hücreden askerle beraber çıktı. Karargahın girişine kadar yürüdüler. Azize Hanım sinirle ve telaşla bir sağa bir sola yürüyüp duruyordu. Leon'u fark edince hemen onun yanına koştu.
"Leon! Hilal iyi mi?"

"Merak etmeyin Azize Hanım, Hilal çok iyi." diyip  endişeyle titreyen kadını omuzlarından tutarak destek vermeye çalıştı.

"Peki ya hafızası? Bir sorun var mı?" diye çekinerek sordu.

"Aynı. Ne iyi ne kötü anlayacağınız." diye cevapladı Leon. Ancak yine de şükrediyordu,
"Yine de daha kötü olmasından iyidir." diye ekledi hemen, kadına güç vermek istercesine.

"Öyle, öyle." diye çaresizce mırıldandı Azize.
"Hekim bey geldi mi?"

"Henüz değil. Ama birazdan gelir. Gece siz gittikten bir süre sonra geldi, Hilal'i iyice muayene etti ve serum taktı. Merak buyurmayın."

"Başka bir şey dedi mi?" diye merakla sordu.

"Hilal'in hafif bir beyin sarsıntısı geçirdiğini düşünüyor. Aldığı sert darbeden dolayı ama yara çok derin değildi demişti zaten. Ayrıca Hilal de endişelenmemenizi rica etti." diyip gülümsedi.

Azize Leon'u dikkatle dinlemişti. "Anladım..." diye mırıldandı yine.
Kötü bir şey duymasa da yine de kızı için endişeleniyordu. Anneydi o, nasıl endişelenmesindi? Bir de böyleyken o yüzbaşı kızını görmesine izin vermiyordu.
"Leon, o yüzbaşı kızımın yanına sokmuyor beni."

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin