Bölüm 75 - Maziye Veda

625 12 29
                                    


Güneş yeni doğmaya başlarken Cevdet çoktan uyanmış ve beşiğinde huysuzlanan oğlunu da alıp aşağıya salona inmişti. Sedirde oturup pencereden dışarıyı izlerken, kucağında sevdiği oğlu çoktan mayışıp yeniden uykuya dalmıştı. Düşüncelere dalmıştı Cevdet. Artık ailesinden bile sakladığı ve onu tüketen tüm sırları açığa kavuşmuştu. Artık vatan haini gibi davranmak ve öyle itham edilmek zorunda değildi. Yıllardır bu büyük vazifenin yükü altında ezilmiş ve yorulmuştu. Vatan için her şeyi yapardı Cevdet ve yapmıştı da, lakin bunun kolay olduğunu söyleyemezdi.
Yıllardır yaşadıkları bir yana, eğer Yakup, Vecihi ve hatta Leon yetişmeseydi şimdi kara toprağın altında olabilirdi. Fakat kurtulmuştu işte. Hem ölümden, hem de onu zincir gibi bağlayan vazifesinden azad edilmişti.
Bir an derin nefes alıp verdi adam. İçinde hem büyük bir rahatlama, hem de kaygı vardı. Vatan için vatan haini olma vazifesi nihayet sona erdiği için çok mutluydu. Artık kimseye oynamayacak ve yalan söylemeyecekti. İfşa olma tehlikesi yüzünde sürekli tetikte olmayacaktı. Her lafı, her hareketi, her hamlesi acaba şüphe uyandırır mı diye planlı düşünmeyecekti. Artık hürdü Cevdet, tıpkı yakında vatanının da hür olacağı gibi. Lakin yine de adam tüm bunlara inanamıyordu. Sanki bir rüya gibi geliyordu. Gece yanında Azize'sinin uyuması, anasının oğlum diye onu sevmeleri, kızlarının dizinin dibinden ayrılmamaları, hatta şimdi kucağında oğlunun huzurla uyuması bile gerçek olmayacak kadar gözüne imkansız geliyordu. İçinde derin bir ses tetikte olması için onu uyarıyordu, zira yıllarca böyle yaşamıştı Cevdet. Bu vazife onu manen öyle yormuş ve tahrip etmişti ki, eskiden ailesiyle nasıl huzurla yaşadığını unutmuştu sanki. Hatta huzur denen şey neydi onu unutmuştu Cevdet. Yıllarca süren savaş, esaret ve sonra da gizli vazifesi yüzünden olağan bir hayat nasıl yaşanır bilemiyordu. Lakin bu bocalama asker Cevdet'in meselesiydi.

Oğlunun huzurla gözlerini yummuş yüzünü severken bir baba olarak yıllarca çocuklarını ihmal ettiğini de düşündü. Yıllarca kızları babasız yaşamıştı. Oğlunu ise daha dün ilk defa görebilmişti. Ne doğumunda vardı, ne adını koyabilmişti, ne de adını kulağına fısıldayabilmişti. Yine de oğlu daha çok küçük olduğu için elbet telafi etmesi kolay olurdu, lakin kızlarının halledilmesi gereken daha ciddi meseleleri vardı.
Yıldız'ın onu gerçek bir Yunan yanlısı zannederkenki tavırları, Mustafa Sami'yi ihbar edip ölümüne sebebiyet vermesi, Ali Kemal için söylediği şeyler, zenginlik için entrikalar çevirmesi Cevdet'in unutacağı şeyler değildi. Mutlaka büyük kızının kafasına artık bazı şeyleri sokması gerekiyordu. Doğruyu ve yanlışı artık öğrenmeliydi.
Bir de Hilal vardı, küçük ve kırılgan serçesi. Yıllar sonra onu mezarlıkta gördüğünde büyüyüp serpilen serçesi bir de onun gibi vatanına tutkuyla bağlanmasıyla Cevdet'i çok gururlandırmıştı. Ama o mavi gözlerdeki kırgınlığı gördükçe kalbi de parçalanmıştı. Şimdi ise Leon küçük kızıyla evlendiklerini söylüyordu. Bunu ilk duyduğunda öfkeden köpürmüştü adam. Cevdet için Hilal hâlâ bir küçük bir kız çocuğuydu. Leon da gözünde hâlâ esir kampında gördüğü çocuktu. Nasıl evlenebilirlerdi. Üstelik bu izdivaç hiçbir örf ve adete uygun değildi. Leon, Hristiyan bir Yunan genciydi, kızıyla tamamen farklılardı. Tüm bunları düşündükçe kabul edemiyordu Cevdet. Elbette bir kız babası olarak da en değerlisi olan Hilal'ini elin oğlanına vermeye zaten gönlü yoktu.
Lakin Hilal'in idam hadisesi ve sonrasında olanlar tüm öfkesi bir anda söndürmüştü. Hem kızının, hem de Leon'un nasıl aşklarıyla yandıklarını görmüştü zira. Leon gözünün önünde eriyip giderken, Azize'den gelen mektuplarda da kızının aynı ahvalde olduğunu öğrenmişti. O vakit kabul etmek zorunda kalmıştı Cevdet. İki çocuğun hevesini aşk yanılgısı olarak adlandırdığını düşünüyordu, lakin asıl yanılan kendisi olmuştu. Hoşuna gitmese de kızıyla Leon birbirilerini gerçekten seviyordu. Belki de bu yüzden dayanamayıp Leon'u Ankara'ya yollamıştı. Fakat dün yine birbirlerine aşkla kaçamak bakışlar atan kızıyla Leon'u görünce tadı kaçtı. Evlilikten bahsetmişti ona Leon. İşte bu mesele hâlâ canını çok sıkıyordu. Her ne kadar Leon'un kızını gerçekten çok sevdiğini bilse de, hiçbir geçerliliği olmayan bir evliliğe müsaade edemezdi.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin