İyi okumalar.Leon, gece yarısını saatler geçtikten sonra konağa anca dönebildi. Sessiz ve karanlık konağın koridorlarından geçip odasına ulaştı. Annesi onun babasıyla beraber Nazilli'ye gitmediğini bildiği için rahattı. Kumandan Vasili, bir askerle annesine malumat göndermiş ve durumu kadına açıklamıştı. Ancak Leon'un buradaki görevleri yüzünden de geç geleceğini tahmin edip fazla bekleyemeden uyumuştu kadın.
Leon üstünü bıkkınlıkla değiştirmeye başladı. Çok yorgun ve bitkin hissediyordu kendini, ancak bu daha çok ruhani bir yorgunluktu. Ruhu tükenmişti sanki. İlk sayımda yirmi dokuz asker ölü olarak hastaneye gelmişti ve dokuz asker de çok ağır yaralıydı, ölümleri kesin gözüyle bakılıyordu. Zaten Leon bu malûmatları telgrafla Kumandan'a bildirmek için karargaha gittiği esnada da öldüklerini tekrar hastaneye döndüğünde öğrenmişti. Bir gecede otuz sekiz askerleri ölmüştü ve daha yirmi iki yaralı vardı. Bu askerlerin çoğu da kendisiyle yaşıt sayılırdı ve bu onu daha da üzüyordu. Tecrübesiz ve acemi askerler Eşref'in iyi planlanmış taaruzuna hazırlıksız yakalanmışlar diye düşündü Leon.
Yarın sabah Yüzbaşı Staffen ölen askerlerin ailelerine önce birer mektup sonra bir gemiyle de cenazelerini Yunanistan'a gönderecekti. Bu kadardı işte, sonra ölenlerin yerini doldurmak için Yunanistan'dan onlarca yeni acemi asker daha getireceklerdi. Bu düşüncelerle Leon üstünü değiştirmiş bıkkınlıkla yatağına girmişti. Sonra kendisinin de ölümle burun buruna geldiği zamanı düşündü. Albay Cevdet her ne kadar o pusuda onu korumayı başardıysa da daha sonra vurulmuştu. Eğer o yaralı haliyle Smyrna'ye kadar gelmeyi başaramasaydı bugün yaşamıyor olacaktı. Leon tüm bu yaşadıklarını uzun uzun düşündü. Neden asker olduğunu, neden Smyna'ya geldiklerini, bugün ölen askerlerini sonra aklına Yorgo geldi.
Onunla Atina'dan beraber yola çıkmışlardı. Smyrna'deki ilk günülerini beraber geçmişler, şehri beraber keşfetmişlerdi, hatta Yorgo kontakta şimdi Albay Cevdet'in kaldığı odada misafir olmuştu. Smyrna'de zulüm gören Rum kardeşlerine yardım edecekleri için mutlu ve heyecanlılardı. Kumandan'ın Smyrna'ye geldiği gün Yorgo'nun bulunduğu tabur hemen Anadolu fetihi için hazırlandırılmışlardı ve yola çıkmışlardı. Aylar sonra Leon çocukluk arkadaşıyla tekrar buluştuğunda, onu hainlik suçuyla nezarethanede bulmuştu. Yorgo artık Anadolu'nun kurtarıcısı olduklarına inanmıyordu. Yorgo değişmişti. Yaşadıkları onu değiştirmişti.
Ardından Leon'un aklına Andreas ve bir gazeteye verdiği röportajı geldi. Andreas, Anadolu'da Yunan askerlerinin yaptıkları utanç verici şeyleri anlatmıştı. Leon eğer o başçavuş Marko ve diğer askerlerin anlattıklarını duymasaydı o röportaja inanmazdı ama bizzat faillerden duymuştu o iğrençlikleri. Ve yaptıkları iğrençliklerin nasıl komutanlarca -bizzat da babasının desteğiyle- örtbas edildiğini duymuştu. Belki Yorgo da bunlara şahit olmuştu dedi kendi kendine.Leon boğulduğunu hissetti ve yatağından çıktı. Penceresine yürüyüp camı açtı. Haziran ayının son günlerindeydiler bu yüzden hafif ılık bir esinti vardı ve bu Leon'u biraz olsun rahatlatıyordu. Derin derin ılık havayı içine çekti. Önündeki karanlık manzaraya baktı. Şehir sessiz ve sakindi. Sadece ileride Kordon'un taraflarının hafif ışıltılı caddeleri seçiliyordu. Leon düşüncelerini değiştirmek istedi.
Hilal geldi aklına. Bugün onunla kısa bir sohbeti olmuştu. Kavgasız, iki düşmanmış gibi davranmadan sadece Hilal ve Leon olarak çok küçük sohbet etmişlerdi. Ama Leon o vakit kızın odasından çıktığında ne kadar umutlu ve mutluyduysa, şimdi de bir o kadar umutsuz ve mutsuzdu. Leon ne kadar hislerini anlamazdan gelse de gayet iyi biliyordu kalbinden geçenleri. Kızdan etkileniyor ve ondan hoşlanıyordu. Hilal çok farklı bir kızdı. Etrafında pervane olan süs bebekleri gibi değildi. Tek alakası hangi renkteki kumaşın ona yakışacağı yahut Avrupa'lı hanımlarda hangi eteğin moda olduğunu dert eden kızlar gibi de değildi. Leon, mesela Hilal'le kitaplardan konuşabileceğine emindi. Diğer kızlar olsa Leon'un alakasını kaybetmemek için sıkılsalar bile yalandan gülümserler ve dediklerini sadece onaylarlardı. Yahut en fazla okuduları hazin dolu aşk romanlarından bahsedip mutlu bir evlilik dilediklerini ima ederlerdi.
Leon o gün konakta Hilal'e biraz da bilerek Kavafis'ten bahsetmişti, kızın Kavafis'i bilmesine biraz şaşırsa da aslında kızın bileceğini de tahmin etmişti. Leon daha çok bu tahmininde yanılmadığına şaşırmıştı. Hilal hakkında tahminler yürütmek ve haklı çıkmak ona müthiş bir mutluluk veriyordu. Hilal'i tanıyabilmek onun için bir başarıydı adeta. Bazen sahaflarda kitaplara bakarken "Hilal bunu mutlaka okur." yahut "Hilal bunu mutlaka okumuştur." diyerek birkaçını da bu düşüncelerle almıştı. Sanki o vakit Hilal'le bir şeyler paylaştığını hissediyordu ve bu da ona tuhaf bir heyecan veriyordu. Ayrıca Hilal cesur ve yetenekli bir kızdı. Düşüncelerini ve fikirlerini her daim korkmadan dile getirirdi, hatta kızın ondan bile cesur olduğunu söyleyebilirdi. Hilal, Kumandan Vasili'ye bile korkmadan diklenir ve lafını esirgemezdi, ama Leon hayatında bir kere bile olsun babasına karşı çıkamamıştı. Babasına Yorgo'yu bile savunamamıştı mesela.
Ayrıca Hilal'in ikna yeteneği de vardı, bir şekilde istediğini yaptırmayı başarıyordu küçük hanım. Leon, ailesinin ve yakınlarının daha çok kızın tatlılığına dayanamadıklarını bilse de, meydanlarda birkaç kez konuşmasına şahit olmuş ve hitabet yeteneğine de hayran kalmıştı. Hangarda topladığı insanlardan da belli değil mi diye alayla gülüp başını salladı Leon. Camı kapattı ve pencerenin önünden ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazi ile İstikbal
FanfictionHilal'in yaşadığı bir kaza, onu ve Leon'u mazide bir yolculuğa çıkarırken istikballerinin de temelleri atılıyordu.