Bölüm 48 - Sahaf

596 31 20
                                    


Hilal eve geldiğinde hemen annesine yakalandı. Farkında olmadan üzerini düzeltmek ister gibi çekiştirdi Hilal, sanki yüzünden ve halinden Leon'la yaşadıkları anlaşılacaktı.

"Nerdesin sen kızım? Hastanede yoktun, meraktan öldüm. Meydanda yine olay çıkmış. Bak sakın oradaydım deme!" diye ardı ardına azarlarını sıraladı Azize.

Hilal ayakkabı ve pardesüsünü çıkarırken tedirgindi. Meydanda o olayın bizzat içinde olduğundan değildi bu tedirginlik. Nedense utanıyordu annesinden ve onun bir şeyler anlaması da korkuyordu. Acaba dışarıdan bakan anlar mı?

"Çatlatma beni kızım, konuşsana." diye seslendi Azize tekrar.

"Ne?" diye bir an düşüncelerinden koparılmasıyla afallama yaşadı Hilal ama çabuk da aklı başına geldi.
"Ben sahafa gitmiştim ama meydanda arbede çıktı evet. Hemen uzaklaşayım derken ayağımı burktun o yüzden hemen gelemedim eve." diye annesinin gözlerine bakamadan bir şeyler geveledi. Ona yalan söylemekten hoşlanmıyordu ama işte mecburdu. Ayrıca sahiden de ayakkabısını çıkarmaya çalışırken zorlanmıştı genç kız. Çok hareket edince bileğindeki acı kendini tekrar gösteriyordu.

Bu sözlerle Azize'nin öfkesi anında sönmüş ve yerine endişe almıştı.
"Nasıl oldu? Aç bakayım, şişmiş mi."

Azize eğilmeye kalkışmışken Hilal ona mani oldu.
"İyiyim, bir eczaneden merhem aldım. İyi geldi. Ama zorlayınca yine biraz acıyor."

Azize düşünerek ve kızına da kıyamayarak üzüntülü bir ifadeyle baktı.
"Tamam, sen odana git uzan biraz sonra ben yine bir merhem kaynatırım, o daha iyi gelir."

"Şey... anne ben hamama girsem daha iyi olur. Havalar sıcak terledim." derken yine gözlerini kaçırdı. Annesi anlayacak diye korkarken bir diğer arsız tarafı da Leon'la saatler önce yaşadıkları anları düşünüyordu. Hatta Leon'un dokunduğu yerler yanıyordu sanki. Bunları düşünürken daha da kızardı bozardı.

"Tamam, zaten üstün başın da dağılmış. Arbede arasında kaldın değil mi?" derken yine kaşlarını çattı kadın. "Ah Hilal ah, hiç temkinli olmuyorsun." diye de söylenmeye devam etti.

Hilal ise sadece sessizce ve utanarak annesinin azarlarını dinliyordu.

"Neyse sen çık yukarıya eşyalarını hazırla. Ben suyu ısıtırım." deyip hamama doğru gitti kadın.

Hilal de hızlı adımlarla odasının yolunu tuttu, zira daha fazla utancından ve aklından çıkmayan düşüncelerle orada kalamazdı.
Fakat genç kız odasına girdiğinde başka bir sarsırıcı manzarayla karşılaştı. Yatağının üzerinde kesilmiş kumaş parçaları yığılmıştı. Şaşkınlıkla kocaman açılmış gözleri ve ağızıyla yatağına doğru ağır ağır adımladı. İlerledikçe kesilen kumaşların kendi kıyafetlerinden olduğunu fark etti. Yatağa varınca parçaları tutup kaldırdı ve inceledi. Tam o sırada Yıldız da bahçede çamaşır astıktan sonra odaya girmişti. Hilal içeriye giren ablasına bir bakış attı. Ablası ona sinsice gülümsüyordu.
"Sen mi yaptın? Neden?" diye sordu Hilal ama sesindeki hayal kırıklığı ayan beyan belli oluyordu.

"Evet. Eskilerim değil mi onlar? Onları kestim. Ha bir de babamın aldıklarını. Ne de olsa onları Yunan subayı maaşıyla aldı diye keserdin, ben senin yerine yapıverdim." deyip yatağına uzanarak oturdu. Tüm gün kardeşi Leon'u nasıl kendine bağladı diye düşünüp durmuş, sonra dolapta kardeşine iteklenen eski esvaplarını görünce daha da kudurmuştu. Kendi eskileriyle mi Leon'u aşık etmişti kendine diye hırslanmıştı.

Hilal yatağın üzerinde parçalanmış beyaz elbiseden geri kalanlara baktı. İstanbul'da babası için fotoğraflar çektirirken giydiği elbiseydi bu. Anısı vardı. Elbette o kıyafetlerin hiçbirini hatırladıktan sonra giymemişti ve gitmeyecekti de. Fakat saklıyordu onları, zira her ne kadar inkar etmek istese de babasını çok özlüyordu. Ondan bir hatıra saklamak özlemini biraz olsun dindiriyordu, yahut Hilal kendini böyle avutuyordu.
Genç kız önce dolu gözlerle baktı kumaşlara, ardından içinde giderek büyüyen öfke dalgası oluştu. Nihayetinde patladı. Ablasının başına adeta yeri döven sert adımlarla gitti.
"Sen iyice kendini kaybettin! Bu hırsın seni kör etmiş! Bizi, aileni bile görmüyor gözün, dokunduğun her şeyi mahvediyorsun! Görmüyor musun şu halini?" diye bağırırken, sonda daha çok sitem eder gibi çıktı sesi. Bıkmıştı artık bu durumdan. Ablası artık etrafında olup bitenleri ve en mühimi kendi düştüğü durumu anlasın istiyordu.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin