Bölüm 40 - Dönüş

480 27 82
                                    


"Her şey yolunda görünüyor Hilal, sahiden başardınız." derken ellerinde tuttuğu raporlara göz atıyordu Doktor Arthur.

Sabah Azize ve Hilal muayene için erkenden hastaneye gelmişlerdi. Doktor Arthur hemen diğer hekimlerle beraber genç kızı muayeneye almıştı ve şimdi arkadaşlarıyla beraber hazırladıkları raporu inceliyordu. 

"Tetkiklerimizin sonuçları gayet iyi, lakin birkaç gün daha gözlem yapmakta fayda var." diye de ekledi yaşlı hekim.

"Neden? Bir bir sorun çıkabilir mi?" diye endişeyle araya girdi Azizse.

"Hayır, fakat fazla tedbir her zaman iyidir. Hilal'in durumunu gözlemleriz." diye açıkladı yaşlı hekim.

"Ama biz yarın sabah İzmir'e döneceğiz. Oradakilere haber verdik bile." dedi Hilal. Bir an önce bu şehirden gitmek istiyordu.

"Öyle mi? Bu kadar çabuk döneceğinizi tahmin etmemiştim." derken şaşkındı Doktor Arthur.

"İzmir'deki diğer aile fertlerini çok özledim. Hem herkesin düzeni vardı, benim yüzünden buraya sürüklendik. Artık herkes işinin başına dönmeli. Kimseyi daha fazla alıkoyamam." diye açıklamaya çalıştı genç kız.
Aslında bu düşündüğünde de samimiydi Hilal. Annesinin başka çocukları da vardı. Üstelik abisi yokluklarında nikahlanmıştı. Bunu bile kaçırmışlardı. Ayrıyetten annesinin bir işi vardı. Oradan kazandığı paraya da muhtaçtı. Albay Cevdet'e minnet edemezlerdi daha fazla. Hele de son hadiselerden sonra.
Bir de Teğmen Leon... yeterince eğlenmiştir zaten. Mühim vazifelerine daha fazla mani olmasındı. Hilal ona karşı hâlâ çok kırgın ve öfkeliydi.

"Peki o halde, madem böyle bir karar aldınız. Ben buradaki raporları toplarlayıp Doktor Antonios'u bilgilendirmek için hazırlayayım. Gözlemi o yahut diğer Türk hekiminiz yapar." dedi babacan bir tavırla.

"Başhekim Mustafa Sami Bey öldürüldü." diye aniden çıkıştı Hilal. Sesi sakin çıksa da öfkeli olduğu gözlerinden belli oluyordu. Öfkesi haksız yere vatanlarını işgal eden Yunan Ordusu'naydı. O ordunun bir parçası olan babasına. İhbar eden ablasına.

Bu cevapla adeta dumur olan hekim, bir süre kelimeleri toparlayamadı. Genç kız "öldürüldü." demişti. Akla da ilk Yunan askerlerinin infaz etme ihtimali geliyordu. Zaten İstanbul'da da bazı Türk hekimlerinin kuvvacılara yardım ettiği gerekçesiyle İngiliz Ordusu tarafından tespit edilip, Osmanlı zabitlerine tutuklattıklarını biliyordu Doktor Arthur. Şehir resmen işgal edilmeden Osmanlı'ya saygı duyuyorlarmış gibi yapıyorlardı, işlerine burun sokmuyorlarmış gibi. Osmanlı sanki hâlâ gücü elinde tutuyormuş gibi padişahın gönlünü hoş tutuyorlardı. Ne yapması gerektiğini söyledikleri padişaha boyun eğiyormuş gibi davranıyorlardı. İlginç olan da, buna çoğu kişinin de inanmasıydı.

"Çok üzüldüm." diyebildi adam sadece.

Azize de kızının bu ani çıkışına şaşırmıştı. Hilal tekrar hatırlamaya başlayınca bu ani çıkışları da artmıştı, fark ediyordu bunu kadın. Bunu hekim beye de müsait zamanda danışmak istedi.

"Sağ olun hekim bey. Kendisi damadımdı. O yüzden ayırılmıştım ya buradan. Onu diyor Hilal."

"Damadınızın, Hilal'in tedavisini yapan diğer hekim olduğunu bilmiyordum. Çok üzüldüm." dedi samimiyetle.

Azize de anlayışla başını salladı.
"Diğer mesele için de Doktor Antonios'la görüşürüz. Merak buyurmayın. Her şey için size minnettarız. Hem de çok."

Hilal kendisini biraz toparladı. Az önce birden kontrolünü kaybetmişti. Yaşlı adama o da minnetle baktı. Her ne olursa olsun bu adam ona iyi bakmış ve tedavi etmişti. Ordu işlerinden de pek haz etmediğini tedavi sürecinde konuşmalarından anlamıştı zaten. İnsanları din, dil, ırk diye ayırmıyordu. Hilal de kendisine böyle cana yakın yaklaşan birini sırf İngiliz diye yargılayamazdı elbette. Hatta hastaneye gelmeden annesiyle beraber adama teşekkür armağanı da almışlardı.
"Evet her şey için çok teşekkür ederiz hekim bey." dedi sıcak bir tebessümle.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin