Bölüm 4 - Tanışmak

884 39 33
                                    


Cevdet ve Azize biraz olsun kendilerini toparlamaya çalışıyorlardı. Ne kadar mümkün olursa tabii. Karı koca kızları için kendi üzüntülerini bir kenara bırakıp onun iyi olması için ellerinden geleni yapacaklardı. Başhekimin odasından çıkıp Hilal'in kaldığı odaya yürüdüler. Teğmen Leon hâlâ gitmemiş bankta oturuyordu. Onları görünce hemen ayağa kalktı.

"Teğmen, siz isterseniz konağa dönün. Zaten akşam oluyor. Ben daha burada kalacağım zaten, bir ihtiyaç da olmaz artık." dedi Cevdet samimi bir tavırla. Leon'u on üç yaşından beri tanırdı Cevdet, o zamanlar bile çocuk babasının istediği gibi güçlü ve duygusuz görünmeye çalışırdı ama esasen zayıf yürekliydi. Bu hadise onu da çok etkilemiştir kesin diye düşündü, belki de vicdan azabı da çekiyordu.

"Peki Albay, siz nasıl isterseniz." diye cevapladı Leon Cevdet'i, ancak gönlü oradan ayrılmaya el vermiyordu. Gitmek için haraketlenecekken Azize'nin sesiyle durdu.

"Teğmen, şey Kumandan söylemiş midir bilmem ama daha haberleri olmadıysa anneme ve Yıldız'a Hilal'in uyandığından ve bu durumundan bahsetmemenizi rica edeceğim. Şimdi öğrenirlerse hemen buraya gelirler. Bizim önce Hilal'le konuşmamız gerek sonra ben müsait bir dille açıklayacağım onlara Hilal'in durumunu." diye rica etti Azize. Bu hadise yüzünden tamir olan evlerine de dönmeleri mümkün olmamıştı ve konakta kalmaya devam ediyorlardı. Gerçi Azize Hilal'in yanından bir an bile ayrılamamıştı, kadın günlerdir hastanede kalıyordu.

"Tabii siz merak buyurmayın Azize Hanım, ben kimseye bir şey söylemem." diyerek onayladı kadını. Sonra karşısındaki durgun ve üzgün anne babaya baktı "Nasıl derler... geçmiş olsun size de." diyip yanlarından ayrıldı.
Azize ve Cevdet giden genç adamın ardından bakıştılar, kızları onlarla tanışmayı bekliyordu.

************************************

Hilal derin düşüncelere dalmıştı. Zihnini hatırlamak için çok zorluyordu ancak hep neticesiz kalıyordu. Adı Hilal'di ama uyanmadan öncesini ve ona birinin Hilal diye seslendiğini hatırlamıyordu. Evini bilmiyordu. Ona ne olmuştu da hastaneye gelmişti ya da kim getirmişti bilmiyordu. Bir hafta kadar uyuduğunu söylemişti daha genç olan hekim, ancak şimdiye kadar gördüğü insanlar ona fazla yakın davranıyordu. Anlamlandıramıyordu bir türlü. Karşısında oturan ve sessizce elindeki bir mecmuayı okuyan hemşireye çevirdi bakışlarını. Hekimler gittikten sonra bu hemşire gelmiş ve yakınındaki sandalyeye oturmuştu. Kız onun yaşlarında kumral biriydi. "Geçmiş olsun Hilal. Azize Hemşire birazdan gelir, o gelene kadar yanındayım. Bir şey istersen söylemen yeterli." demişti ve onunla odada baş başa kalmıştı. Hilal de sadece başını sallamakla yetinmişti. Sıradan bir hastaya bu kadar yakın davranılır mıydı bilemedi genç kız. Sanki herkes onu çok iyi tanıyor gibiydi. Ama düşüncelerini meşgul eden bu soruları da dile getiremiyordu. Herkes adını biliyordu mesela, belki de adını başına gelenlerle beraber öğrenmişlerdi. Genç hekim bir kaza geçirdiğini söylemişti ama Hilal nasıl bir kaza olduğunu soramıştı. Onlar da başka bir şey söylememişti zaten. Hilal'in içinde hafizasını kaybettiğini anladığından beri hızlı büyüyen bir korku vardı. Sanki kaybolmuş gibiydi. Bu odadan dahi çıkmaya korktuğunu da o an fark etti. Bu odada kendine gelmiş ve burayı fark etmeden benimsemişti ancak bu odadan çıktığında onu kocaman bir bilinmezlik bekliyordu. Burada güvende hissediyordu kendini ama dışarısı onu ürkütüyordu. Elbet bir gün iyileşecekti, o zaman nereye gideceğim diye düşünmeye başladı bu sefer. Bir ailesi olmaydı mutlaka. Sonra aklına o kadın geldi. En son uyandığında yine o kadın vardı başında. Şimdi zihnini iyice zorlayınca hatırladı. İlk uyandığında o genç esmer hekim "annenize haber vermeye gitti" dediğini sonra yanına gelen o kadının da ona hep "kızım" diye seslendiğini hatırladı. "Demek o kadın benim annemdi" diye sessizce mırıldanırken kapı yavaşça açıldı. Düşüncelerini meşgul eden o kadın yanında üniformalı bir adamla odaya yavaş adımlarla giriyordu. İkisinin gözleri de Hilal'in üstündeydi. Buruk bir gülümseme vardı ikisinde de. Kızları hayattaydı elbette buna şükür ediyorlardı ama yine de felaket bir şekilde kızlarına musallat olmayı başarmıştı, içlerinde onun acısı vardı.
Odadaki hemşire de girenleri fark etmiş ve hemen yerinden kalıp sessizce geçmiş olsun diyip odadan çıkmıştı.
Hilal yatağın içinde yarasının elverdiği kadar sırtını iyice dikleştirip oturdu. Gözleri şimdilik sadece kadının üzerindeydi. Annesi olduğunu az önce anladığı kadında. Azize ve Cevdet yatağın yanına iki sandalye çekip otururken Hilal de Azize'nin yüzünü ezberlemeye çalışıyordu sanki. Annesiydi o kadın, onu tanımalıydı. Hilal kendini böyle düşünmeye zorluyordu. Annesini ve geçmişini hatırlamaya çabaladıkça neticesiz kalıyordu. "Belki de yanıldım" diye düşündü bir an "o kadın annem değil." diye tahmin yürütmeye başladı. Bu sefer cesaretli olacaktı ve aklındaki soruları soracaktı.

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin