1 saat önce
Hilal yatağında ilacının da etkisiyle çabuk uykuya daldı. Leon gittikten sonra annesiyle beraber ortalığı toparlayıp ardından da bahçe işleri nedeniyle toz toprak olmuş üstü başından arınmak için hamama girmişti. Daha sonra odasındaki küçük yazı masasının başına geçmiş ve Leon'a dediği cevabını yazmaya çalışmıştı, lakin pek de başarılı olamamıştı. Okuduğu romanlar ve şiirlerdeki gibi özenle seçilmiş kelamlarla yazmak istemişti, zira okuduğu mektuplara ancak öyle bir cevap layık olur diye düşünüyordu. Ama birkaç denemeden sonra bunun da samimi olmayacağına kanaat getirmişti. Sonunda pes edip buluşturduğu ve okunmayacak olan kağıtları aşağıya inip mutfak çöpüne attı. Yazıklarını iyice karalamış annesinin bulup okuma ihtimaline karşı önlemini de almıştı. Odasına dönüp başındaki yaraya ilacını sürüp hafif baş ağrısı için de hapını yutup yatağına girdi. Başucundaki gaz lambasını söndürüp uzandı. Bir yandan da Leon'a mektupla cevap verme fikrinin ne kadar kötü oldunu düşünüp kendisine kızmıştı. Belli ki yazı yazma yeteneği yoktu diye düşünmüştü. Tadı iyice kaçsa da kendini uyumaya zorlamıştı.
Hilal uykusundan bazı sesler yüzünden uyandı. Karanlık odanın içine kadar bazı sesler giriyordu. Hilal uyku sersemliğiyle anlamlandıramadı başta. Yüzünü uykusu açılsın diye sıvazladıktan sonra seslerin dışarından geldiğini anladı. Yatağından çıkıp karanlık odanın içinde penceresine kadar yürüdü. Sesler daha da yükseliyordu. Pencereyi açınca sokakta bağırışların ve büyük bir arbedenin olduğunu gördü. Şaşkınlıkla gözleri büyüdü.
"Bırakın oğlumu!"
"Gecenin bu vaktinde neyin araması bu!"
"Yalvarırım götürmeyin kocamı!"
"Evimden çıkın!"
Hilal bir sürü üniformalı adamın evlere tek tek girip çıktığını gördü. Bazıları da sokakları tutuyordu. Askerler bazen evde yaşayanları büyük bir araca bindiriyorlardı ve ailelilerin diğer fertleri de belli ki oğulları ve eşleri için ağlayarak feryat figan engel olmaya çabalıyorlardı. Lakin faydasızdı, zira engel olmaya çalışanları askerler fena hırpalıyor hatta bazılarını yerlerde sürüklüyordu. Mahalle cehennem yeri gibiydi. Genç kız korkuyla annesinin odasına doğru koştu. Askerler kendi evlerine de yaklaşıyorlarlardı. Aranacak bir sonraki evlerden biri onlarınki olacaktı. Hışımla odaya girince annesi de uykusundan sıçrayarak uyandı.
"Anne! Anne, kalk askerler gelmiş evleri arayıp bazı kişileri de tutukluyorlar!" dedi telaşla.
"Ne askeri, ne tutuklaması kızım?" diye sorarken, Hilal de annesinin odasındaki penceresini açtı.
"Gel bak! Bizim eve yaklaşıyorlar, ne yapacağız? Baksana nasıl da insanları hırpalıyorlar." dedi Hilal, son cümlesinde sesi öfkeli çıkmıştı. Askerler insanlara acımasızca davranıyorlardı. Tutukladıkları kişilerin bazılarında bırak papucu, terlikleri bile yoktu. Bir anne tutuklanıp götürülen oğlunun peşinden papucunu uzatmaya çalışıyordu ki bir asker de kadıncağızı sertçe yere itti. Bu içler acısı manzarayla Hilal iyice öfkeyle doldu. Azize ise hem sinirli hem de endişeliydi. Umarım başlarına bir iş gelmeden şu arama işini atlatırlardı diye dua ediyordu.
O arada askerler onların evinin önüne gelmişti. Azize gardırobundan iki tane uzun hırka çıkarıp üzerine geçirdi, diğerini de giymesi için Hilal'e uzattı. Başına da bir şal aldı.
"Hilal sen burda kal, kapıyı ben açarım. Ne arayacaklarsa da bakıp gitsinler." derken odadan da çıkıyordu.Hilal her ne kadar annesiyle aşağıya inmek istese de karşı gelemedi. Azize merdivenlerden inerken dışarıdaki askerler kapıyı sertçe ve hiddetle yumruklanmaya başladı. Bir yandan da Azize'nin anlayamadığı İngilizce şeyler söylüyorlardı.
En sonunda Azize kapıya varmış ve açmıştı.
"Hayırdır gece gece? Ne oluyor?" diye tersledi kadın. Lakin askerler cevaplamadan Azize'yi itip evi aramaya koyuldular. Salonu ve mutfağı ararken ellerine geçen her şeyi sağ sola atıp kırıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazi ile İstikbal
FanfictionHilal'in yaşadığı bir kaza, onu ve Leon'u mazide bir yolculuğa çıkarırken istikballerinin de temelleri atılıyordu.