Bölüm 35 - Piknik

463 27 31
                                    


Hilal odasında giyinmeye başlamıştı. Kahvaltından sonra hastaneye Doktor Arthur'la olan tedavi randevusuna gidecekti. Gerçi dünden beri tadı da kalmamıştı ya Hilal'in. Ne bir şey yemek istiyordu, ne de hastaneye gitmek. Zaten yaşlı doktoru da hemen yüzünün asık olmasından anlayacaktı halini. Tedavileri de bugün kesin verimli geçmez diye ofladı içinden. Sonra yine Leon'a kızdı. Dün genç adam birden bire kendisine bağırıp kızmıştı. Hilal Leon'dan ilk defa böyle bir muamele görünce ilk başta epey şaşırmış, kırılmış ve sonra kızmıştı. Akşam Şevket ve Fatma misafirliğe gelene kadar Leon'la hiç konuşmamıştı. Daha doğrusu kendisi Leon'un yanına hiç gitmemişti. Salonda Şaziye Hanım ve Arif'le beraber oturduklarında da yüzüne bakmamaya çalışmıştı. Aslında bir süre sonra Leon'un bu kırıcı çıkışını onu korumak istemesine bağlamıştı. "Belki de başıma bir şey gelecek sandı o yüzden." diye kendi kendine cevaplar bulmaya çalışmıştı Hilal. Bu yüzden akşam Fatma ve Şevket gelince tavırlı halini bir kenara bıraktı. Zaten Fatma da endişeli olunca ilgi odağı tamamen arkadaşı olmuştu. Fakat sabah olmasına rağmen Leon hâlâ kendisinden özür dilemeyince, şimdi yine içini büyük bir kırgınlık kapladı. Oysa önceki gün neredeyse Leon'la bir olacaktı. Sonsuz bir güven ve büyük bir aşkla kendisini onun kollarına bırakmamış mıydı? Hilal dünü düşündükçe o günden pişman olmak istemiyordu. O anlara kıyamazdı. Fakat genç adamın bu tavırları onu öyle bir hüzne boğuyordu ki, sanki her an ağlayacaktı. Hatta tüm gece yatağında sağ sola dönerek, belki Leon'un onun bu hastalığından bıktığını düşünüp durdu. Gece odalarına girip kapılarını kapatmadan göz göze gelmişlerdi. Hilal o vakit tüm kırgınlığını bakışlarına yansıtmıştı. Sonra da saatlerce belki Leon yanına gelir de özür diler diye düşünmüştü. Lakin kimse gelmemiş, Hilal de tüm gece artık ağlamaktan yorgun düşüp uykuya dalana kadar aklından kötü kötü fikirler geçirmişti.

Genç kız ince kumaşlı açık mavi bir gömlek ve lacivert bir etek giymişti. Aynaya baktı. Saçlarını sadece taradı. Uğraşacak ne hali ne de hevesi vardı. Saçları artık göğüslerinin altını geçmiş, karnına kadar uzamıştı. Yaz sıcağında epey zorlanıyordu. Fakat annesi bile söylese de kesmemişti onları. Çünkü Leon otel balkonunda bir gece karşılaştıklarında ona saçlarını kesmemesini rica etmişti.

"Saçlarını kesme."

Hilal şaşkınlıkla Leon'a döndü. Neden bir anda böyle bir şey söylediğini anlamamıştı.

"Yazda çok sıcak oluyor ve zaten eşarp da takıyorsunuz biliyorum ama yine de kesme saçlarını. Yazık olur, çünkü çok güzeller.

Böyle demişti Leon ona. O zaman nasıl da heyecanlanmıştı. İçindeki duygulara bir ad verememişti o vakitler. Burukça gülümsedi Hilal. Bir yandan da tarağı saçlarından uzaklaştırmış diğer eliyle bir tutam saçını okşuyordu. Fakat sonra aklına yine Leon'un dünkü tavrı geldi. Şimdi sırf ona inat saçlarını kesmek vardı diye geçirdi içinden. Fakat gönlü çabuk yumuşadı. Kıymazdı. Ne saçlarına ne de Leon'a. Dolabına yöneldi ve içinden evde kullandıkları eşarplardan yine açık mavi olanı çıkardı. Tekrar aynanın karşısına geçip eşarbı arkadan bağlarken yüzünü de inceledi. Gözleri ağlamaktan ve az uyuduğu için kızarıktı. İşi bitince derin bir of çekti. Bugün bari çabuk bitsin diye ümid ederek odadan çıktı.

Mutfağa girdiğinde Şaziye Hanım'ın tavada hamur işi bir şeyler kızarttığını gördü. Kendinisini mahçup hissetti. Kadıncağız her gün erkenden kalkıp kahvaltı hazırlıyor ve o öğlen hastaneden eve geldiğinde de yemeğin çoğunu pişirmiş oluyordu. Kadını yordukları düşünüp içi içini yiyordu.

"Hayırlı sabahlar Şaziye Teyze. Dur yardım edeyim." diye kadına yaklaşacakken Şaziye Hanım mani oldu kıza.

"Aman kızım, hadi sen bahçedeki sofaya otur. Hastaneye gideceksin. Üstün yağ kokmasın. Bitti zaten iki şey kızartacağım."

Mazi ile İstikbalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin