Beynimde son ses çalan tehlike çanları kafamın zonklamasına sebep olurken dünden beri içimi kemiren stres, tırnaklarımı yemek istememi sağlıyordu.
Dün öğlen müdürümüz Güner Hoca'nın yüzüne on ikiden yapılan çikolatalı pasta atışıyla beraber zirvede son bulan yemek savaşının sonrasında ölüm sessizliği içinde geçen saatlerin ardından gece rehberlik hocamız tarafından sisteme yüklenen duyuru ile birlikte bugünkü derslerden sonra bütün sınıfların konferans salonunda toplanması gerektiğini öğrenmiş, başımıza gelecekleri kurbanda kesilmeyi bekleyen melül koyunlar gibi beklemeye başlamıştık.
Bütün gece öğrenci grupları ve paylaşım sitesinde dönen milyon farklı teoriye rağmen Güner Hoca'nın ne karar aldığına dair en ufak bir ipucu bile bulamamıştık.Şu an ise bütün okul büyük konferans salonuna toplanmış, meraklı uğultular eşliğinde az sonra kürsüye çıkacak olan müdürümüzü bekliyorduk. Ve içimden bir ses hiç hayırlı şeylerle karşılaşmayacağımızı söylüyordu.
Bu noktaya kadar nasıl gelmiştik, yemin olsun aklım havsalam almıyordu.
Üç beş öğrenci arasında çıkan sidik yarışının, yani üfürükten tayyare bir mevzunun böyle sakız gibi uzayıp popomuza yapışmış olması gerçekten akıl alır gibi değildi.
Batuhan'ın ultra güçlü dedikodu aşkının meyvelerinden biri olan mükemmel bağlantıları sayesinde öğrendiğimiz kadarıyla ilk kıvılcım birkaç tane sporcu bebenin bilim tarafındaki inek çocuklara bulaşmasıyla başlamıştı.
Orta yerde kendilerine edilen hakaretleri ve sokulan lafları hazmedemeyen bu çocuklarımız zekalılarını hinliğe kullanarak sporcu oğlanların antrenman sonrası kullandıkları havlulara kaşını tozu dökmesiyle olay büyümüş, kaşına kaşına deri döken gerzeklerin diğer arkadaşlarını da örgütleyip kimya laboratuarını patlatmasıyla ise iş geri dönülmez bir hâl almıştı.
Koskoca laboratuvarın patlaması tabi ki sadece çömezlerin mevzusu olarak kalmamış, yeni dönemle birlikte olay alt ve üst sınıflara da sıçramıştı.
Ders işleme ve deney yapma alanlarını mayın tarlasına çeviren, onların deyimiyle 'kas bolluğu ve beyin yoksunluğu yaşayan' sporculara iyi bir ders vermeye karar veren bilim ekibi toplaşmış ve önce ortak kullanılan duş alanlarındaki duş jellerine tüy dökücü krem koymuş, sonra da sadece sporcuların kullandığı olimpik havuza göz yaşartıcı atıp çocukların gözlerinin kan çanağına dönmesine sebep olmuştu.
Duş sonrası tüysüz şeftaliye dönen alıklar ne olduklarını şaşırarak kafası kopmuş tavuk gibi bir süre nereye saldıracaklarını şaşırmış, ortak alanlarda beşinci sınıf mafyatik dizilerden çıkmış gibi laf ata ata gezdikleri birkaç günün ardından ise duruma ayırmışlardı.
Ama ilk olayın bilimciler tarafından yapıldığını anlasalar da diğer saçmalığı bizden, yani sanat grubundan bilen bu beyinlerindeki kıvrımlara ütü basılmış sepet kafalı sporcuların kendi çaplarında rövanş alma isteği ile bizim alt sınıfların tiyatro kostümlerini delik deşik edip maskların üzerine kamyon arkası sözler yazması ile ise olay bizim tarafa da sıçramış; savaş tam anlamıyla üç cepheye bölünmüştü.
Bizim küçük kadro olaylara pek karışmamış olsa da dönem ödevlerine yapılan bu sabotajı unutmayan sevgili alt sınıflarımız önce bütün basketbol, futbol ve voleybol toplarının havalarını söndürmüş, sonra da basket sahasının zeminine şeffaf ama kaygan bir boya dökerek antrenmana çıkan zavallı basket takımının popolarının üzerine düşüp bazılarının kalça hasarı almasına sebep olarak intikamlarını almış ve tabi ki bu sırada bilimden bazı arkadaşlarından yarım alarak bu kaygan pist resitalini güvenlik kameralarından kayıt altına alarak okulun sistemine salmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Short StoryAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...