Normal müfredattan tamamen bihaber değildik tabi. Üç grup da haftalık ders programlarının yüzde yetmişinde alan derslerini alıyor, sonrasında ise kalan saatlerde de temel matematik, Türkçe gibi dersleri görüyordu.Sporcular ve sanatçılar bilim grubu kadar ağır sayısal görmüyordu mesela, ya da bilimcilerle sporcular sanat tarafındakiler gibi ayrıntılı edebiyata maruz kalmıyordu.
Biz sanat grubundandık. Ben, Beren ve kendini iki çiçeğin yanındaki böcek olarak tanımlayan Batuhan ile birlikte mahşerin dört altısı gibi takılıyorduk iki buçuk senedir. Tek bir sorun vardı, o da dördüncümüz bizimle aynı alanda değildi. Ömer maalesef ki bilimcilerdendi.
Bahçede yürümeye devam ettiğimiz sırada bakışlarımı etrafta gezdirdim. Sanat ve spor bölümlerinin binaları karşı karşıyaydı. Bilim binası ise bu ikisinin ortasında, öğrenci yurtlarının ve yemekhanenin tam karşısındaydı.
Üç binanın dış duvarlarında da kendi alanlarına uygun figürler vardı ve bu çizimler okulun ambiyansına epey bir renk katıyordu.
Bizim binanın duvarları tiyatro maskları, tuvaller ve fırça çizimleriyle doluyken sporcuların binasının duvarları basket potaları gibi figürlerle kaplıydı mesela. Bilimcilerin duvarlarında ise tabi ki rengarenk deney tüpleri vardı. Adamlar günlerinin çoğunu laboratuvarlarda geçiriyordu sonuçta, kara tahta falan çizilemezdi oraya.
Erkek yurdu ile kız yurdunun birleşiminden yemekhaneye ayrı bir geçiş vardı bu arada, yatılı okul olduğumuz için akşamları yemek saatinde ya da sabah kahvaltı etmek istediğimizde direkt yurtlardan iniyorduk yemek yemeye.
Aslında yatakhanelerde odaların çoğu dörder kişilikti, hatta çömezlerin bazıları altışar kişilik odalarda bile kalıyordu ama ders başarısına göre bazı öğrencilere ikişer kişilik odalarda kalma hakkı veriliyordu. Beren ve ben de bölümümüzün en gözdelerinden olduğumuz için geçen seneden beri iki kişi birlikte kalıyorduk.
Ortak alanda bulunan kamelyaların oradan geçtiğimiz sırada spor tarafından birkaç kızın iğneleyici bakışları ile karşılaşınca sinirle nefesimi verirken hemen yanımdaki Beren'in de gerildiğimi hissettim.
"Dayanamayacağım, çalı süpürgesi yapana kadar yoluvereceğim şu meymenetsizlerin boyalı saçlarını o olacak!" Sarı saçlarını hırsla savururken devam etti. "Çizgimi bozmayayım diyorum ama vallahi taşacak sabrım!"
Aslında şu an normal şartlarda onu sakinleştirmem gerekiyordu ama benim de sabır sınırımda sirenler son ses ötüyordu.
Evet, pilot bir okulduk. Normal bir eğitim sistemime göre ilerlemiyorduk. Buraya da sınavla girmiştik, seçilerek alınmıştık ama öğrenciler arasında özellikle son birkaç aydır süregelen gerginlik bu artıların hepisini götürecek raddeye ulaşmıştı son zamanlarda.
Aslında ilk başta her şey gayet güzeldi. Biz, yani üçüncü sınıflar bu okulun ilk öğrencileriydik. Başlarda da en uyumsuzlarımız bile gayet sevgi ve saygı çerçevesinde birbiriyle geçiniyordu, kolay kolay kavga sesi yükselmiyordu etraftan.
Bu zamana kadar da öyle geçinip gitmiştik. Ne olduysa geçen senenin son zamanlarında olmuştu.
Bizim bir alt kadememizdekiler nasıl olduğunu bir türlü çözemediğimiz bir şekilde birbirleriyle atışmaya başlamıştı.
Sporcular bilimcilere, bilimciler sanat ekibindekilere laf atmaya, ortalık kızışmış; bölümler arası başlayan bu soğuk savaş zamanla yerini sıcak çatışmaya bırakmıştı.
İkinci sınıfa geçen bu deli bozukların bu sene başında gelen çömezleri dolduruşa getirmesi ile de ortalık hepten savaş alanı gibi bir hal almıştı. Ama dananın kuyruğunun tam olarak koptuğu nokta ise yanlış hatırlamıyorsam üç ay önceydi. Sonrası ise tabi ki çorap söküğü gibi gelmişti.
An itibariyle okuldaki durum ise üçüncü sınıf Amerikan kovboy filmlerini aratmayacak cinstendi.
Her gün bir gerginlik, bir kavga, bir olay vardı. Üst üste birkaç saati sakin geçirsek anormal sayıyorduk yani, o derece alışmıştık aksiyona.
"Bırak, kavga bizden çıkmasın. Ama bulaşırlarsa alırlar cevaplarını." Beren'in hâlâ o kızlara baktığını fark ettiğimde yemekhaneye doğru çekiştirdim. Daha dün akşam yurtta beş kız saçma sapan bir sebepten birbirine girmişti, rehberlik hocamız bu kadar üst üste kavga haberi alırsa bizim için pek iyi olmayabilirdi.
"Vallahi sen 'Buzlar Kraliçesi' modunu bozmadan kelimelerinle dövmeyi tercih edebilirsin canım benim ama ben gayet Cennet Mahallesi'ne bağlarım yani!" Beren'in yorumuna karşılık kıkırdamadan edemedim.
Yakın çevrem dışındaki herkes beni okulda soğuk nevale olarak görüyordu. Bazıları bana dersle ilgili bir şey sorarken bile çekiniyordu hatta.
Kolay kolay kimseyi almıyordum hayatıma; etrafımdaki duvarlardan dolayı beni görmek istedikleri gibi görüyor, ona göre yorumluyordu.
Eh, biraz sivri dilli olmamın da payı vardı Beren'in böyle bir yorumda bulunmasında. Yalan söyleyemezdim. Edebiyatla aram iyi olduğu için kelime dağarcığım da epey bir genişti tabi, bu iki özellik birleşince de ortaya mükemmel bir karışım çıkıyordu yani.
Esas alanım, yani okulda ağırlıklı olarak ders aldığım şey dans olsa da kitaplar ve edebiyatla da baya ilgiliydim. Akşamları Beren yattığı yerde internetten dizi ya da film izlerken ben yan yatakta sürekli kitap okurdum mesela, onun tarafındaki raflar makyaj malzemeleri ile doluyken benimkiler tıka basa kitaptı.
Dersler bitip akşam odalarımıza çekildiğimizde yaptığım en değişik aktivite ise okula ait olan platforma yazı yazmaktı.
Bu pilot okul projesi ilk kurulduğu zaman bu okula alınacak öğrencilerin belirli filtreleme sistemlerinin kontrolü altında rahat rahat fikirlerini belirtebilecekleri bir platform da oluşturulmuştu.
Bilindik sosyal medya platformlarına çok benziyordu aslında. Tek farkı, herkes anonim bir şekilde yazıyordu. Asla cinsiyet ve yaş belirtmiyorduk. Oradaki herkes düşünceleri ile var oluyordu. Kimse kimsenin kim olduğunu bilmiyordu. Herkes kişiliğini fazla belli etmeyen takma adlar kullanıyordu.
Benimki de oradaki hesaplar arasında diğerlerine göre nispeten daha çok takip edilenlerden biriydi. Hafif bir popülariteye sahiptim yani.
Yemekhaneye geldiğimizde yarım aralık duran kapının arkasından gelen seslerle ikimiz de birbirimize baktık. "Neler oluyor?" Beren'in sorusuna karşılık alt dudağımı sarkıttım. "En kötü birileri kavga ediyordur yine, ne olacak?"
Ben bunu söyledikten sadece birkaç saniye sonra içeri girdiğimizde gördüğümüz kaosla ise az önce söylediklerimi direkt geri almak istedim. Zira karşı karşıya olduğumuz şey sadece bir kavga olarak tasvir edilecek gibi değildi.
"Savulun!" Sesli harfleri uzatarak yapılan nidanın ardından hemen dizimizden uçan havuçlar ve karşı taraftan gelen birkaç kabakla ne olduğumuzu şaşırırken deyim yerindeyse donakaldık.
"Kutsal pastalar aşkına! Ne oluyor burada?" Beren yanı başımda çığırırken ben kendimi tutamadım ve küfürü bastım. Resmen yemek savaşı vardı!
🐚🐚🐚
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Historia CortaAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...