Bıkkınlıkla kendimi koltukta oturmakta olan Batuhan'ın yanına attım. Tekli koltukta oturmakta olan Beren'in de bizden aşağı kalır yanı yokken Ömer yine formundaydı ve bilgisayarıyla bir şeyler yapıyordu.Yine zehir gibi bir gün geçmişti ve ben şu an baş ağrısından geberiyordum!
"Bıktım abi ya! Matematik falan görmek istemiyorum ben." Beren'in sesiyle ondan tarafa baksam da sesimi çıkartmadım. "Kızım siz yine iyisiniz, ben hem matematiğe hem de bu rendelenmiş havuç kafalının Buse'yle konuşma çabalarına maruz kalıyorum. Çifte kavrulmuş lokum gibi!"
Batuhan'ın yaptığı kinaye ile gülmeden edemezken oturduğum yerde biraz daha yayıldım. Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu aslına bakarsanız. Bütün ders Rüzgar ve Kaan arasındaki soğuk savaşa maruz kalıyordum. Ve bu hiç de tatlı bir durum değildi.
"Ben de Buseciğimle baş başa kalmayı tercih ederim tabi ki ama yapacak bir şey yok abicim. Bana kalsa bayram tatilini bile ona ders anlatarak geçirebilirim." Ömer'in yorumu ile Batuhan küçük çaplı bir kahkaha attı. "Sen istiyorsun da bakalım kız seninle vakit geçirmek istiyor mu? Kapan görmüş fare gibi kaçacak kolayını bulsa lan!"
"En büyük aşklar kavgayla başlarmış canım. Göreceksiniz hepiniz. Bizim aşkımız efsane olacak!" Ömer'in bu amansız umudu ve şuursuzca kendinden emin duruşu ağlamakla gülmek arasındaki ince çizgide gidip gelmemize sebep oluyordu ama bu da böyleydi işte. Kabul etmiştik. Elden gelen bir şey yoktu.
O sırada Ömer'in az önce söylediği şey sayesinde kafama dank eden gerçekle bir an durgunlaştım. Eni konu önümüzdeki hafta bayram tatili vardı ve herkes ailesinin yanına gitmek için sabırsızlanıyordu. Ve ben bunu tamamen unutmuştum.
Çat kapı gitmek de istemiyordum halama. Artık onun da bir ailesi vardı sonuçta, kendi hayatını yaşamalıydı. Bana fazlasıyla vaktini ayırmıştı.
Acaba yurtta kalacak birileri olur muydu? Onlarla oyalanırdım belki. Hiç yoktan iyiydi yani.
"Arya, kuşum sen iyi misin?" Batuhan'ın omzumu dürtmesiyle irkilirken düşüncelerimden sıyrıldım. "Ne dediniz, duymadım." Bakışlarımı onlara çevirdiğimde ise üçünün de bana bakmakta olduğunu fark ettim.
"Daldın gittin diyoruz. İyi misin, bir şey mi oldu?" Beren'in sorusuyla kendimi gülümsemeye zorladım ve cevap verdim. "İyiyim iyiyim, öyle dalmışım sadece." Şimdi onların da canını sıkmaya gerek yoktu. Kafalarına takacaklardı söylersem, biliyordum.
"Uykun mu geldi yoksa?" Yeni soruyla kullanabileceğim bahane anında aklıma gelirken hızla kafamı salladım. "Evet evet, dersler çok yordu bugün. Yoruldum."
"Odaya çıkalım istersen kuzum, burada oturmak zorunda değiliz sonuçta." Beren'in teklifi ile başımı iki yana salladım. "Yok ya, siz muhabbetinizi bölmeyin benim uykum yüzünden. Ben kıvrılırım şuraya." Sonrasında ise Batuhan'ın omzuna başımı yasladım.
"Bu alışık nasıl olsa yastık olarak kullanılmaya." Batuhan ise kendisine laf atmamla hafifçe kıkırdadı. "Tabi canım, benim asli arkadaşlık görevim senin yastığın olmak zaten hayatım. Vur kafayı uyu sen, boşver bunları." O böyle deyince başımı iyice yasladım ve uyumayacağımı bilsem de gözlerimi kapattım.
Çocukluğumdan beri sorunlardan ya da kafama takılanlardan kaçmak için kullandığım en kestirme yol buydu. Uyku. Yarın düşünürdüm ne yapacağımı. Zira bu sıralar çözmem gereken epey bir şey vardı.
🐚🐚🐚
Oy vermeden geçmeyin lütfen olur mu? 🙃😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Short StoryAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...