Başladığınız tarihi buraya bırakır mısınız? 😇💚
🐚🐚🐚Doğan her yeni gün için yepyeni umutlara gebe olduğu söylenirdi. Güneş, yer yüzünü aydınlattığı sürece iyi şeylerin olacağına inanılır, ertesi gün için umutlu olmaya çalışılırdı.
Ama bugün bir farklılık vardı.
Zira her sabah olduğu gibi Beren'in ayaklarımdan çekerek yataktan düşmemi sağlaması ile uyanmamış; tam tersi ondan önce, hatta irkilerek yatağımdan fırlamıştım. Kabus falan da görmemiştim üstelik.
Ama içime bir fenalık gelmiş, deyim yerindeyse üstüme çöken bir karabasan ile güne başlayıvermiştim.
Gerçi bu günde bir gariplik olduğuna dair tek dayanağım bu değildi. Kendisini tandığımdan beri istisnasız her gün saman sarısı saçlarını özenle yapan, en halsiz olduğu günde bile illa bir allık ya da parlatıcı sürmeden odadan katiyen çıkmayan bir tanecik arkadaşım Beren Cengiz bu sabah yataktan kalktığı topuzu ve eşofmanları ile derse inmişti.
Bu, bizim için kıyamet alameti gibi bir şeydi ve benim açımdan güne garip bakmam için yeterli bir sebepti.
"Arya Barlas, üç saniye içinde o kıymetli mabadını masamdan kaldırmazsan o boncuk gözlerini oyuveririm! Ona göre!" Beren'in cırtlak sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken irkildim ve ondan tarafa döndüm.
Az önce öğlen arasına çıkmıştık ve Beren insanı yemeğe inmeden önce lavaboya giderek kendini düzelteceğini, daha doğrusu hayaletten insana döneceğini söyleyince ben de onu beklerken oturduğum yerde kök salmamak adına atölyede biraz dolanmış, sonra da onun masasına oturup beklemeye başlamıştım. Benim masamda boyalı fırçalar ve kağıtlar vardı çünkü, oraya oturamazdım.
"Ben de seni seviyorum sarı civcivim benim!" Çemkirişine karşılık havadan öpücük atarak masadan zıpladıktan sonra birkaç adımda yanına vardım ve az önce yapmış olduğunu tahmin ettiğim saçlarını hafifçe karıştırdım. Benim kuş yuvasına topuzumdan fışkıran kumral saçlarımın aksine onunkiler sabahki halinden eser kalmamış bir düzene sahipti.
Bu hareketime karşılık dudaklarını büzerek kaşlarını çatmasıyla ise küçük çaplı bir kahkaha patlatıverdim. En yakın arkadaş olmak bunu gerektirirdi işte, zaman ve mekan fark etmeksizin birbirinizi sinir edebilirdiniz!
"Bak zaten sinirlerim tepemde, eskizimi bitiremedim. Valla kara kalemi elime alıp seni çiziktiririm!" Evet, bugün uzun zamandır olmadığı kadar huysuzdu. Az önce dersteyken ucu kırılan kalemiyle küçük bir kavgaya tutuşmuş, kalemden cevap alamayınca da bozulmuştu.
Benim yanımda dura dura o da eşyalarla konuşur hale gelmişti işte, üzüm üzüme baka baka kararıyordu. Yapacak bir şey yoktu.
"Gece uyurken saçlarına serbest dalış yapmamı istiyorsan tabi yapabilirsin civcivim benim, hiç sorun değil." Az önceki tehditine karşılık sırıtarak cevap verirken koluna girip yürümeye başlamasını sağladım.
O bugün huysuz olabilirdi ama ben de bugüne bugün çevresine kafasındaki çatlak tahtaları ile nam salmış Arya Barlas'tım yani!
Birlikte resim atölyesinden çıkıp bahçeye çıkan merdivenleri inmeye başladığımızda az önceki atışmamızdan eser kalmazken çoktan dedikoduya başlamıştık.
Daha doğrusu Beren tuvaletteyken duyduklarını bana anlatıyordu, benim o taraklarda bezim pek olamazdı. Genelde dinleyip göz deviren taraftım, şimdiye kadar bir dedikodusuna randımanlı katılım gösterdiğim olmamıştı.
Merdivenleri bitirip bahçeye çıktığımızda yüzüme vuran bahar kokusu ile ciğerlerimi doldurdum ve son üç dakikadır aralıksız konuşan Beren yüzünden yanan beyin hücrelerimin nefes almasını sağladım.
Bahar aylarında ayrı bir seviyordum İzmir'i, ne çok sıcak oluyordu ne de buz gibi. Gerçi hiçbir zaman aşırı soğuk olduğunu görmemiştim. Ama yaz ayları ne yazık ki pek çekilmezdi.
Okulun bulunduğu arazi normalde otoyol kenarında olsa da mevki olarak Urla, Çeşme tarafına yakın olduğu için arada gelen deniz esintisi ayrı bir tatlılık katıyordu.
Dış kapıdan kalkan otobüs ile de yaklaşık yarım saat gibi bir sürede de şehir merkezine, daha doğrusu Göztepe tarafına ulaşabiliyorduk. Karşıyaka tarafına gitmek ne yazık ki biraz zaman alıyordu. Ama rahattık, İzmir'in balını derslerden vakit buldukça az da olsa yiyorduk.
İzmir gibi güzide bir şehirde öğrenci olmamız bir yana; ülke standartlarının dışında, pilot bir lisede okuyor olmak bizi ayrıca şanslı kılıyordu bence.
Öyle normal bir Anadolu Lisesi değildi çünkü bizimkisi. İlk iki yıl öyle kimyasından tarihine her şeyi gösterip son iki sene sayısal ya da eşit ağırlık diye ayırmıyorlardı burada öğrencileri.
Daha en başından, yani lise birden itibaren yeteneklerimize göre gruplandırılmış; ona göre eğitim almaya başlamıştık. Bilim, sanat ve spor olarak üç temel alana ayrılmıştık. Özel bir sınavla okula kabul edildiğimiz için gerçekten bu alanlarla ilginen ve onlarla ilgili kariyer hedefi olan öğrencilerdik hepimiz. Türkiye standartlarına göre biraz sıra dışı bir yatılı liseydik.
Yurt dışında popüler olan bir eğitim modelinin ülkemizdeki ilk denemesinin tohumlarıydık. Türkiye'de böyle lise başka bir şehirde yoktu. İlk ve şimdilik tektik.
🐚🐚🐚
Yepyeni bir macerayla geldim! Umarım siz de benim kadar seversiniz! 🥰
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
NouvellesAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...