Hayat gerçekten çok garip bir oyundu. Ne zaman güldüreceği, ne zaman ağlatacağı asla belli olmuyordu. Kimi zaman sevindirirken kimi zaman yerin dibine sokabiliyordu.Şu an bize denk gelen ise sanırım suratımıza hareket çektiği kısımdı, ya da bana öyle geliyordu.
Zira an itibariyle pazartesi sabahtan olan derslerimizi bitirmiş, büyük bir gerginlik içerisinde programlarımıza eklenen o yeni derslerin başlama saatini bekliyorduk.
Müdürümüzün hazırladığı yeni düzene göre pazartesi, çarşamba ve cuma günleri öğleden sonraki ders saatlerimizi yeni gruplarımız ile geçirecektik. Kalan iki günde ise eski düzenimizdeki derslere devam edecektik.
Dün ise uzun zamandır ilk defa ölüm sessizliğinde bir pazar günü geçirmiştik.
Yeni gruplar açıklanmış, akşam ise ders programlarındaki değişiklikler yollanmıştı ama kimseden ses seda çıkmamıştı. Normalde iki saatte bir kavga çıkardı ama bu defa herkes korkudan kendi köşesine çekilmiş, başına gelecekleri beklemeye koyulmuştu.
Biz de dörtlü olarak bütün günü birlikte yeni sistemde neler yapabileceğimizi düşünerek geçirmiştik.
Beren delisi, eşleştiği iki arkadaşını da annelerinin kızlık soyadlarına kadar araştırmış; Batuhan ve Ömer ikilisi de derslerde yanlarına eklenecek Buse'yi Ömer'le nasıl yakınlaştırabileceklerini planlamaya başlamıştı.
Bense arada onların sohbetine katılmış, belirli aralıklarla Beren'in yeni grup arkadaşlarımı araştırmam konusundaki dürtüklemelerine maruz kalmış, bir ara da telefonumdan okulun platformuna girip Yeşil İstiridye ile mesajlaşmıştım.
Daha doğrusu gece son mesajı attıktan sonra bir daha sistemi kontrol etmediğim için onun gece yazdığı diğer mesaja cevap vermiş, yolladığım mesajı hızlı görüp cevap yazmasıyla ise kısa bir süre muhabbet etmiştim.
Anladığım kadarıyla benim profilimi epey bir incelemiş, yazılarımın çoğunu okumuştu. O yüzden edebiyatla ilgili birkaç şey sormuş, benden kitap tavsiyesi istemişti. İlgilendiğim bir alan olduğu için de muhabbeti sürdürmekten çekinmemiştim yani. Sıkılsam uzatmazdım ama garip bir şekilde muhabbeti sarmıştı.
Neyse ki o arada Beren diye tabir ettiğimiz meraklı insanın kafası başka yerdeydi de sorgulayıcı bakışlarına maruz kalmadan yırtmıştım.
"Müsait bir yere bayılıvereceğim gerginlikten! Biz şimdi ciddi ciddi iki buçuk saat matematik mi çalışacağız daha önce hiç muhabbetimiz bile olmayan çocuklarla?" Beren'in cırlamasıyla düşüncelerimden sıyrıldım.
"Kendi adınıza konuşun bebişim, ben bu ruh hastasının Buse'ye alık alık bakmasını izleyeceğim mesela!" Batuhan'ın cevabıyla ise kıkırdadım. Her sabah üşenmeden yaptığı kahverengi saçlarını düzeltiyordu beyefendi. Sanki derse değil de gezmeye gidecekti!
Bir bakıma Beren'in erkek hali gibiydi aslında. En az onun kadar düşkündü görünüşüne, saçına başına.
"Yediğiniz naneyi hatırlatıp sinirlerimi zıplatmasan mı acaba Batuş? Ha canım arkadaşım?" Beren'in, onun söylediklerine karşın tehditkâr bir ses tonuna geçerek konuşmaya başlamasıyla Tazmanya Canavarı'nı gören Bugs Bunny gibi arkama saklanan Batuhan sayesinde ise kahkahayı patlattım.
"Kız bana bak, her an ısıracak gibi duruyor bu deli! Aşıları tamdı değil mi?" Bana yönelik sorduğu soruyla ciddi kalmakta zorlanırken cevap verdim. "Tam canım tam, merak etme."
"Valla bir geçirirsem dişlerimi mahvederim o kaz kafanı! Çileden çıkartmayın beni!" Beren ise resmen gerginliğini nereden çıkartacağını şaşırmıştı. Durum baya netti.
"Bu Sarışın manyak bizi beş çayına kıtlama yapmadan biz gitsek mi abicim? Buse'ciğimi bekletmeyelim." Dakikalardır susan Ömer'in en sonunda araya girip Batuhan'ı alarak gitmesiyle ise Beren'le baş başa kalmış olduk.
"Koş koş! O yellozun boya kokulu saçlarına koş!" Beren'in arkalarından söylenmeye devam etmelerine karşın ise tek kaşımı kaldırıp bakışlarımı yüzüne diktim. "Regl mi oldun sen? Ne bu asabiyet?" Sorum üzerine dudaklarını büzerek başını iki yana salladı. "Gecikti, sorun da bu zaten. Sinirlerim bozuldu!"
"Aman takma kafana, bir şey olmaz!" Dönemi geciktiği zaman ekstra sinirli olduğu için konunun üzerinde fazla durmamaya özen gösterdim. "Sen asıl matematik dersini düşün bence! İnşallah düzgün anlatırlar da işimize yararlar! Yoksa hiç çekilmez!"
"Ay deme öyle Arya! Zaten stresliyim!" Beren ise konuyu değiştirme işlemime karşılık menopoza girmiş teyzeler misali ellerini kendisine yelpaze yapıp yellenmeye başladı. "Nerede kaldı bu oğlanlar? Bir de ayaklarına kadar gidecek halimiz yok değil mi?"
Yok, bu kızın söylenmesi bitmeyecekti bugün! Gece, odada beynimi kesin ters düz edecekti dırdırıyla!
"Listelerde ne yazıyordu? Ben unuttum. Nerede çalışacaktık?" Sabrıyla beraber hafızasını da müsait bir yerde bırakmış olan arkadaşımın sorusu üzerine seslice nefesimi verdim.
"Gruplara ayırırken temel dersler için ayrılan sınıflara da yerleştirme yapmışlar ya hayatım! Biz de bizim binadaki sınıflarda çalışacağız. Siz ikinci kattaki sınıfta, biz zemin katta olacağız ama. Aynı sınıfa koymamışlar." Açıklamam üzerine anladığını belirtircesine başını salladı.
"Beş dakika daha bekler, gelmezlerse sınıfa geçer kendi kendime test çözerim valla! Hiç uğraşamam tanımadığım tiplerin arkalarını kovalamakla!" Tam söylenmeye son sürat devam ettiği sırada az ileriden bize doğru gelmekte olan çelimsiz, sarışın çocuk ile susmasını işaret ettim. "Ömer'in dediği çocuk geliyor, kapat çeneni de rezil olma istersen canım benim!"
Uyarım üzerine anında kendisine çeki düzen verirken işaret ettiğim yere döndü. "Sana iyi beklemeler hayatım, Beren kaçar!" Sonrasında ise çocuk bizim yanımıza ulaşmadan onun yanına doğru ilerlemeye başladı.
Gözümün önünde olan kısa bir tanışma faslının ardından spor tarafındaki çocuğun da aralarına katılmasıyla yeni üçlü binadan içeri girdiğinde ben de banklardan birine oturup tek başıma beklemeye başladım.
Ders saati başlayalı beş dakika olmuştu, daha da geç kalacaklarsa bu yeni çocuklarla işim zordu!Birkaç dakika sonra bilim binasından buraya doğru birinin geldiğini görünce dikkatimi oraya verdim. Bahçenin karşı kısmında olan birkaç grup ve yatakhane tarafında olan bir iki kişi dışında etraf boştu, fark etmem pek de zor olmamıştı doğrusu.
Yaklaşan uzun boylu, esmer çocukla ise gelen kişinin Kaan olduğuna emin olup ayağa kalktım. Dün Ömer bir fotoğrafını bulup göstermişti, o yüzden tipini falan tanıyabilmiştim.
Uzun boylu, buğday tenli, siyah saçlı ve ela gözlü bir arkadaşımızdı kendisi. Biraz kassa mankenlik bile deneyebilirdi, yalan söyleyemezdim yani.
"Selam!" Nefes nefese bir halde iki üç adımlık mesafemde durduğunda konuşmaya başladı. "Kusura bakma lütfen, geç kaldım. Matematik kitaplarımı almayı unutmuşum aşağı inerken, dönüp onları almak zorunda kaldım."
Açıklamasına karşın başımı salladım. Normalde olsa söylenirdim ama öyle bir durumda ilk tanışmamızın kendisi açısından pek tatlı olmayacağını ve daha üç aya yakın bir süre muhattap olmak zorunda olduğumuz gerçeğini işin içine katınca kendimi tutum. "Sorun değil. Zaten diğer arkadaş da gelmedi hâlâ."
Yeni tanıştığımız insanlarla ilgili izlenimlerimiz genelde ilk on beş saniyede oluşurdu ve benimkiler yüzde yetmiş ihtimalle doğru çıkardı.
Bu çocuk iyi biri gibi duruyordu ama nedense emin olamamıştım. Bakışları samimiyetsiz değildi ama aşırı sıcak da gelmemişti.
Yeni soru işaretleri kafamda belirmeye başlarken kafamı onlara vermemeye çalıştım ve başımı belli belirsiz bir şekilde iki yana salladım. Zaten baya bir zaman geçirecektik birlikte, elbet çözecektim nasıl biri olduğunu. Kaçarı yoktu yani.
🐚🐚🐚
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. 😇☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
KurzgeschichtenAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...