"Bir dakika bir dakika, sen bir saat sonra Kaan'la buluşup onunla baş başa şehir merkezine gideceksin ve ben bunu şimdi mi öğreniyorum?" Yatağının üzerine çıkmış; bir eli belinde ve tek kaşı kalkık bir vaziyette bana bakmakta olan arkadaşımın yüzündeki ifadeye karşın istemsizce yutkundum.Acaba ona söylemeyi son dakikaya bırakarak biraz halt etmiş mi olmuştum?
"Hayır, aslında gece sen uyurken söyledim ama duymamışsın desem şu yataktan inecek misin Beren?" Verdiğim saçma ötesi cevapla birlikte ise bir adet taşlı tokayı üzerime fırlatması bir oldu.
"Seni küp küp doğrar, kısık ateşte pişirdikten sonra iyice kızar diye turbo fırına atarım Arya Barlas! Ne demek en yakın arkadaşa son dakika haber vermek?" Evet, geçen gece yaşananları Beren'e anlatmayı ertelemekte kesinlikle hata etmiştim.
Ama iş işten geçmişti bir kere, şu an yapabileceğim bir şey yoktu ki.
Cuma gecesi Kaan'ın yanından apar topar kalktıktan sonra odaya gelir gelmez yatağıma girmiş ve benden yaklaşık olarak on beş dakika sonra odaya gelen Beren'e yakalanmamak için de uyuyor numarası yaparak o geceyi geçiştirmiştim.
Gerçi bütün gece düşünmekten bir gram bile uyku uyumamıştım, orası da ayrı bir komediydi.
Kafamın içinde halay çeken düşünceler ve sorular zinciri sayesinde olan bütün uykum kaçıp gitmiş, o yorgunluğuma rağmen sabahı zor etmiştim.
Yeşil İstiridye ile olan son konuşmamız, yüzme dersinde başıma gelen olay ve Rüzgar'ın garip bakışları, son olarak da Kaan'ın sorusu ve gördüğüm o yeşil taşlı bilekliğin bir ipucu olup olmama ihtimali...
Gece boyunca arpacık kumrusu gibi düşünüp durmuş, sonuç olarak ise bir tanesinin bile içinden çıkamamış; sabah da zombi gibi bir surat ve leş gibi bir baş ağrısıyla kalkarak bütün günümü daha baştan patates etmiş olmuştum.
Hâl böyle olunca da bütün cumartesimi odada pinekleyerek geçirmiş, kafamdaki deli sorular ile açık oturum yaparak en azından birine cevap bulmayı ummuştum.
Ne bizimkilerle aşağı inmiş, ne de Yeşil İstiridye ile yazışmıştım. Zaten ondan da herhangi bir mesaj gelmemişti, dolayısıyla ben de yazmayınca gün boyu hiç iletişime geçmemiştik.
Gün içinde Kaan iki defa mesaj atmasına rağmen herhangi bir karara varamamış olduğum için de ancak akşam ona dönüş yapabilmiş ve reddetmek büyük kabalık olacağı, daha da önemlisi gitmezsem aklımdaki sorularla öylece kalakalacağım için pazar günü gidebileceğimize dair bir mesajla kararımı bildirmiştim.
Şu an ise yumurta kapıya dayandığı için Beren'e el mecbur Kaan ile dışarı çıkacağımı söylemiş, onun çemkirmelerine katlanırken bir yandan da toparlanmakla meşgul idim.
"Arya yemin ediyorum şu an içimden seni dilim dilim doğramak geliyor ama yekpare kalmazsan merak ettiğim soruların cevabını alamam!" O, yatak tepesinde söylenedururken ben masamın üzerinde duran küçük sırt çantamı aldım ve içindekileri kontrol ettim. "Kızım kime diyorum ben? Baş çavuşun eşşeği mi konuşuyor burada?"
"Beren bir sus da motorun soğusun be kızım! Çocuk gezelim mi diye sordu, odunluk etmeyeyim diye kabul ettim alt tarafı. Daha nesini anlatayım?" Yeşil İstiridye olayından haberi olmadığından dolayı Kaan'dan şüphelendiğim için gitmeyi kabul ettiğimi söyleyememiştim tabi ki.
Ama en yakın zamanda o mevzuyu da baştan sona anlatmam gerekiyordu. Yoksa Beren beni dolmalık kabak gibi oyup kışın yemek için derin dondurucuya atacaktı.
"Sen ne zamandan beri odunluk etmemek için çaba gösteriyorsun hayatım? Balık kavağa çıktı da benim mi haberim yok, hayırdır?" Sorgulamasına son hız devam eden Beren ise asla dur durak bilmiyordu.
"Kızım daha kaç hafta yüz yüze bakacağım çocukla, aramızı bozarsam zehir gibi geçer o dersler. Ne yapsaydım?" Aslında bir bahaneydi bu ama temelinde epeyce mantık barındırıyordu. Yani Beren'in kabul etme olasılığı olan bir savunmaydı.
"Hadi işin o kısmını şimdilik sorgulamayı bıraktım diyelim, çocukla buluşmaya bu kılıkta mı gideceksin canım benim?" Verdiği geliştirici cevap ve ardından gelen soruyla ise kendimi süzdüm. Ne vardı ki giydiklerimde? Günlük kıyafetlerdi işte.
"İzmir sıcağında dışarı çıkarken tarlatanlı tuvalet mi giyecektim Beren? Normalde ne giyiyorsam giydim işte." Cevabımla birlikte bezgin bakışlarını yüzümde gezdirirken yatak tepesinden indi ve tam karşımda durdu.
"İnsan azıcık özenir kızım, belki de yıllar sonra ilk defa bizimkiler dışında bir erkekle baş başa bir yere gidiyorsun. Oldu olacak pijamalarınla çıksaydın!" Sonrasında ise üzerimdeki salaş tişörtü işaret etti.
"Sen şimdi onu çıkartıyorsun, ben de sana daha düzgün bir şey buluyorum ve itiraz etmeden onu giyiyorsun Arya Barlas. Bana geç haber vermenin cezası bu defa bu olsun." Sona doğru sırıtmasıyla ise bulacağı kıyafetin hiç tarzım olmayan bir şey olacağını anlamam bir oldu.
Kesin kendi dolabından bir şeyler bulacaktı Allah'ın delisi! Ve daha da önemlisi, itiraz etme şansımı elimden almıştı!
"Şortun siyah olduğu için idare eder, altına bir şey uydurmakla uğraşamayacağım şimdi. Zaten en geç on dakikaya çıkmazsan otobüsü kaçırırsınız." Dolabını karıştırırken konuşmaya devam etmesiyle gözlerimi devirdim.
Bakalım bugün başıma daha neler gelecekti?
🐚🐚🐚
Oy vermeden geçmeyin lütfen olur mu? 🙃😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
ContoAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...