Günler birbirini kovalıyor; zaman akıp gidiyor, her şey git gide birbirine giriyordu.
Beren'e her şeyi anlatmamın, üstüne de Yeşil İstiridye'nin 'aşk' konusunda beynimi iyiden iyiye yakmasının üzerinden neredeyse on gün geçmişti.O geceden beri Yeşil İstiridye ile sadece birkaç kere konuşmuştuk, o pek sorun değildi ama Kaan ve Rüzgâr'la devamlı dip dibeydim.
Beren'in Batuhan'ı da yanına alarak Sherlock'luğa soyunmuş olması Kaan'a karşı suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Çocuğun arkasından iş çeviriyormuşum gibi geliyordu.
Huzursuzdum.
Gerçi bir şey çıkacağını da sanmıyordum. Kibardı, düşünceliydi ve sadece arkadaşımdı. Ama bizim entrika aşıklarının bunu anlaması biraz zaman alacaktı.
Esas sıkıntım Rüzgâr diye tabir ettiğimiz battal boy kafa karışıklığıydı. Kendisinin deve boylu olduğu yetmezmiş gibi yarattığı sorun ve tahribat da battal boy çöp poşetine sığmayacak derecedeydi.
Geçen pazartesi ders çıkışı olan konuşmamızdan sonra ben olabildiğince ondan kaçmaya çalışmıştım ama maalesef ben kaçtıkça o daha çok üstüme gelmişti.
Dans dersindeyken etrafın kalabalık olması göreceli olarak işime gelmişti. Bir de verilen zamanın bitmesine baya az kalmıştı, o yüzden çalışmalar iyice sıkılaşmıştı. Hoca da tepemizde olunca dans sırasında pek konuşma alanı bulamamıştı.
Ama yüzme dersi gerçekten faciaydı! Koskoca havuzda sadece ikimiz varken sessiz kalmak pek olası olmamıştı. Bir de mecburen temas halinde olmamız bunca saçmalığın üzerine tüy dikmişti.
O her konuşmaya çalıştığında ben konuyu değiştirmiş, laf kalabalığıyla dikkatini dağıtmayı denemiştim ama her girişimimde Rüzgâr daha da sinirlenmişti.
En son değiştirecek laf bulamayınca dersin bitimine on dakika kala bir bahane bulup havuzdan çıkmamla alenen kaçtığımı belli etmiştim. Arkamdan 'kaçabilirsin ama saklanamazsın' tarzında bir şey söylemişti ama dönüp cevap vermemiştim.
Gerçi, benimle olan geriliminin yansıması mıdır bilinmez Kaan'la dersleri de soğuk savaşı geçmiş, sıcak çatışma boyutuna gelmişti.
Yani ortalık günden güne Arap saçına dönüyordu.
İşin sonunda ne olacağı ise muammaydı.
Hafta sonum ise tabi ki bir haftalık gribin ardından Ömer'in kabaran Buse özlemini dinlerken o kızın yüzünü hatırladıkça sinir olmam ve Beren'le Batuhan ikilisinin planlarını dinleyerek kendimi en yakın camdan aşağı atacak raddeye gelmemle geçmişti.
Üstüne bir de ortak alanda otururken Buse ve ekürilerinin içeri girmesi, arkalarından da Aksel ve Rüzgâr ikilisinin gelmesiyle ortam iyice şenlenmişti.
Ben, içeri girdiği andan beri gözlerini üzerimden ayırmayan Rüzgâr'dan kaçacak delik arayadururken bu Beren'in gözünden kaçmamıştı tabi. 'Seninle odada görüşeceğiz.' bakışları ile beni dikizlerken Batuhan'ı iteklemiş ve yanına oturmamı işaret etmişti.
Hâl böyle olunca bir şekilde dikkatimi bizimkilere vermeyi denemiş, kaçıp gitmemek için kendimi zorlamıştım.
Ama arkamızdaki koltuklara oturan boyalı sarışın ve ekibinin cırtlak sesleri kulağımı tırmalamaya başlaması ve Aksel'in yanımıza gelip gevşek gevşek konuşması, Çeşme'de olan bitenle ilgili espiri yapmaya girişmesiyle zaten zıplamış olan sinirlerim hepten tepeme fırlatmıştı.
En son dayanmayıp odaya gitmek için ayaklandığımda Buse'nin 'Rüzgâr'cığım çok üşüdüm, senin eşofmanını giyebilir miyim?' diye yayvan yayvan konuşması kulaklarıma dolarken bizim aportta beklemekte olan saftirik arkadaşımız Ömer'in araya dalmasıyla ortamın iyice tahammül edilemez bir hâl aldığını anlayarak apar topar oradan çıkmıştım. Ama içten içe fenalık gelince odaya çıkmak yerine biraz hava almak için bahçeye inmiştim.
Yurdun çaprazında kalan kamelyalardan birinde Kaan'ı görünce değişiklik olsun diye onun yanına gitmiş, biraz onunla oturmuştum.
Tam kafam biraz dağılmıştı ki ne zaman dışarı çıktığını bilmediğim Rüzgâr devesini sahte olduğu elli metre öteden belli olan öksürüğüyle araya girmesi ile bütün keyfim yeniden kaçmıştı.
Aksel'le aldığı gevşek sırıtışıyla Kaan'ın karşısına oturup muhabbete girince kendimi sinir etmemek için ikisini baş başa bırakıp odaya çıkmıştım.
O gece onları baş başa bırakıp gidebilmiştim ama pazartesi soğuk savaş niteliğinde geçen matematik dersinden kaçamamıştım gerçi.
İkisinin garip bakışmaları ve Rüzgâr'ın habire Kaan'a laf atmaları eşliğinde geçirdiğim akıllara zarar bir dersin ardından dün ikisine de denk gelmemek iyi olmuştu ama bugün maalesef kaçarım yoktu.
Zira an itibariyle dans provamızın ilk yarısı bitmiş, beş dakikalık molanın ardından diğer koreografinin tekrarına başlayacaktık.
Bütün prova boyunca hepimizden erken gelip kenara kurulmuş olan Rüzgâr'ın delici bakışlarına maruz kalmıştım. Kaan'a odaklanıp hareketlerini kontrol etmem epey zor olmuştu.
Şimdi sıra ona gelmişti, vals provasına geçecektik yani. Bütün dans boyunca postür gereği birbirimize bakmamız gerekecekti.
Bakalım bunu nasıl idare edecektim?
🐚🐚🐚
Bunu bir geçiş bölümü olarak kabul edebilirsiniz 🙃✨
Sakin bir bölüm oldu biliyorum ama karışan olayları toparlayabilmek için gerekliydi maalsef ki 🥲Oy vermeden geçmezseniz çok seviniriiimm 💚🎀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Short StoryAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...