"Evet, lafa girmek için uğraşmaya gerek yok. Sonuçta rezilliğiniz ortada." Boğazını temizledikten sonra gözlük üstünden bir bakış atarak mikrofona eğilen Güner Hoca'nın ses tonundaki bariz azar tınıları ile derin bir nefes aldım.Şemsiyenin açılma noktasına gelmiştik dün sonuçta, bundan sonrası ne olsa kurtarmazdı.
"Dün Duygu hocanızla uzun bir toplantı yaptık ve dünkü saçmalığınızla birlikte önceki olayları da göz önünde bulundurarak bir karar verdik." Neyse ki disiplin kurulunu toplamamışlardı, orası Bermuda Şeytan Üçgeni'nden beter bir yerdi çünkü. Tek kelimeyle felaketti.
"Bu, okul yönetimi tarafından alınan bir karar ve hiçbirinizin itiraz etme lüksü yok. Öyle bir niyete girişecek olan beni boşuna yormasın, bavulunu toplayıp direkt çıkıp gitsin bu okuldan. Artık daha fazla rezilliğe tahammülümüz yok!" Gelen sert ültimatomla birlikte salondan şaşkın ve korku dolu nidalar ile anlık bir uğultu oluşurken Duygu Hoca'nın araya girmesi ile sessizlik yeniden sağlandı.
"Öncelikle şunu belirteyim ki bu kararın önerisi rehberlik öğretmeninizden geldi ve diğer bütün öğretmenleriniz onayladı." Sertçe yutkundum. Toplu infaz kararı gibi bir şey geliyordu, orası anlaşmıştı.
"Hocalarınızın ortak görüşüne göre toplu aldığınız ortak dersleriniz kaynaşmanız için yeterli olmuyor. Bu yüzden ortak derslerinizde bir artışa gitmeye karar verdik." Daha lafın başında büyük bir uğultu ve aralardan zıplayan itiraz sesleriyle ortalık yine karışırken susturma görevini bu defa sporcuların meşhur koçlarından Mesut Hoca üstlendi.
Kendisi; basketbol takımının sert ve kuralcı koçu, aynı zamanda da bizim sevgili dans öğretmenimizin platonik olduğu aşkıydı. Kadın her bahçe nöbetinde hülyalı bakışlarla adamı süzüyordu. Anlamamak için salak olmak gerekiyordu.
"Dediğim gibi, itirazı olan ne kendini yorsun ne de bizi. Çıkıp bavulunu toplayıp kaydını normal bir liseye aldırsın. Burası sizin şımarıklıklarınıza tahammül edecek bir yapıya müsait değil!" Güner Hoca yeniden lafa girdiğinde bir an için bizimkilerle göz göze geldim. Onlar da Slyvester görmüş Tweety gibi bakıyordu.
"Artık gördüğünüz ortak müfredat dersleri haricinde de birlikte dersleriniz olacak. Her alandan bir öğrenci olmak şartıyla üçer kişilik gruplar olacaksınız ve birbirinize kendi alanlarınızla ilgili yardım edeceksiniz." Kutsal masklar aşkına! Bu adam ne diyordu böyle? Bu nasıl bir cezaydı?
"Hocam nasıl yani? Ne konuda yardımcı olacağız? Bir de eşleşmeler nasıl olacak?" En önde konuşlanmış olan inek bilimcilerden biri el kaldırıp soru sorduğunda ilk defa kızmadım. Çocuk doğru bir noktaya parmak basmıştı.
"Üç gruptaki öğrenciler de sistem üzerinden yapılacak kura ile birbiriyle eşleşecek." Müdürümüz ise önce kura sorusunu cevapladıktan sonra örnek vermeye geçti.
"Mesela sizden biri bir sporcu ve bir sanat grubundan öğrenciye temel matematik çalıştıracak, yapılan ortak sınavlarda netlerini yükseltmesine yardımcı olacak. Sporculardan biri grup olduğu arkadaşlarına basket oynamayı öğretecek, kondisyonunuzu geliştirmenize yardım edecek. Sanat ekibinden olan öğrenci de sizin isteğinize göre ya Türkçe çalıştırıp aynı şekilde sınav puanlarınızı yükseltmenize destek olacak ya da seçtiğiniz alana bağlı olarak resim veya dans gibi bir konuda kendinizi geliştirmenizi sağlayacak."
Yemin olsun dinlerken bile dalağım şişmişti! Bu adam birden neden böyle zebani gibi tepemize dikilmişti? Eskiden ne güzel tatlı tatlı konuşarak uyarırdı, hiç böyle ceza vermemişti.
"İyi de neden böyle bir şey yapalım ki hocam? Sonuçta sistemdeki ders kapasitemiz belli. Neden zorunda olalım ki?" Spor tarafından olduğuna kalıbımı basacağım bir zevzek ortaya atıldığında içimden ayakkabımı çıkarıp kafasına fırlatmak geçse de kendimi tuttum.
Yok arkadaş, bunların bazıları gerçekten çürük yumurta beyinliydi! Küf kokusu geliyordu kelimelerinden, safi gereksizlikti.
"Normalde kendi alanlarınızdaki derslerden sorumlu olduğunuz yıl sonu performans notlarınızı bu sisteme göre yardım ettiğiniz arkadaşlarınızın gireceği ölçüme göre alacaksınız. Sınıfta kalmak ya da okuldan atılmak isteyen varsa kuralları çiğneyebilir tabi ki." Adam o kadar sakin bir şekilde tehdit ediyordu ki, korkudan titrememek elde değildi.
"O nasıl olacak hocam?" Yeni soru yine az önceki bilimciden gelmişti. Bence Ömer kesin tanıyordu bu çocuğu! Soru sorma şekilleri acayip benziyordu.
"Mesela senin yıl sonu performans notunu sporcu ve sanatçı arkadaşlarının gireceği bir testten alacakları puanın ortalaması belirleyecek. Ya da sanatçıların ve sporcuların notları yardımcı oldukları arkadaşlarının seçtikleri daldan yapılacağı sınav sonucunda belli olacak. Ve bu notlar direkt karnenize işlenecek." Güner hoca dakikalar sonra ilk defa sustuğunda ise ne zaman tuttuğumu hatırlamadığım nefesimi verdim. Yanmıştık! Vallahi yanmıştık!
"Daha acısız intihar yolları vardı yahu, keşke bu kadar uğraştırmasaydı. Direkt el ele tutulup atlasaydık en yakın kayalıklardan." Batuhan'ın yorumu ile dikkatim dağılırken onlara döndüm. Beren'in dünyası başına yıkılmış gibiydi, Ömer ise büyük bir ihtimalle kimin kiminle denk geleceğini hesaplamaya çalışıyordu. Bense kara kara başımıza gelecekleri düşünüyordum.
Ne yapacaktık şimdi? Olaylara karışmış olsak içim yanmayacaktı ama resmen kurunun yanında yanan yaşlardan olmuştuk. Bahtsızlığın son raddesiydi!
Biz kendi halimizde depresyonlarımıza girip başımıza gelecekleri düşünürken etraftan yükselmeye başlayan seslerle Güner Hoca yeniden araya girdi.
"Boşuna çenenizi yormayın çocuklar, karar verildi! Kuralar sabah açıklanacak, pazartesi de derslerinize yeni sistemle başlayacaksınız." Bakışlarını salonda gezdirdikten sonra son sözünü ekledi. "Şimdi herkes yatakhanelerine, sakin bir hafta sonu geçirin!"
🐚🐚🐚
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
القصة القصيرةAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...