24. Bölüm

451 42 0
                                    


     "Ama çok iyi gezmedik mi?" Koluma giren Beren'in sesiyle bakışlarımı yoldan çekerek ona döndüm. Az önce yediği bir tabak midye fazla gelmişti galiba. Gereksiz bir enerji vardı üzerinde zira!

  "Bacım sen hiç yorulmadın mı acaba? Saat gece on ve biz metroya yürüyoruz şu an!" Batuhan'ın haklı yorumunu onaylarken ekleme yaptım. "En az on beş bin adım atmışızdır, bu neyin enerjisi hâlâ?"

   "Aksel gün ortasında bizden ayrıldı ya, onun mutluluğunu yaşıyorum bebeğim. Bütün günümü onunla geçirme fikri baya fena gelmişti çünkü, ama o gidince içim açıldı vallahi!" Beren'in tepkisine karşın ise sadece gülmekle yetindim.

   Otobüs bizi Konak'ta bırakmıştı. İnince önce biraz oralarda turlamış, sonra da Alsancak'taki geçerek Kordon'da biraz sahil havası almıştık.

   Kordon'da oturduktan sonra içeri, Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne girdiğimizde ise Aksel bir işi olduğunu söyleyerek bizden ayrılmış; gitmeden önce ise onu beklemememizi, tek başına döneceğini söylemişti.

   Beren'in teorisine göre kesinlikle bir iş karıştırıyordu ve bizimle gelmekteki asıl amacı da bunu halletmekti. Aksel'in Alsancak'ta en fazla ne yapabileceğini bilemediğim için pek bir yorumda bulunmamıştım bu konuyla ilgili. Bence en kötü gider bir yerlerde içer, sarhoş olur dönerdi yani. Başka ne olabilirdi ki?

   Aksel yanımızdan ayrıldığında biz de ani bir karar verip vapurla Karşıyaka tarafına geçmiş, biraz da oralarda gezmiştik. Beren tabi ki oradaki çarşıdan kendine takı almayı ihmal etmemiş, Batuhan ise olağanca havasıyla kızlara arz-ı endam etmişti.

   Akşam üstü de Bostanlı'ya yakın yerlerdeki kafelerden birinde bir şeyler atıştırmış, sonra da Beren'in yoğun isteği üzerine midye yemiştik.

    Şimdi ise Konak'tan okula kalkacak son otobüse yetişebilmek için en yakın metro durağına doğru yürüyorduk. Son otobüs gece on bir buçukta kalkıyordu. Metronun bozulması gibi ütopik bir aksilik yaşamadığımız sürece rahat rahat yetişiriz gibi duruyordu.

   Yaklaşık beş dakika sonra durağa varıp metroya bindiğimizde ise saatten dolayı olan boşluktan yararlanıp son vagondaki boş yerlere oturduk.

    "Ay şu ilerideki kız grubu bizim alt devrenin karate takımı değil mi?" Beren'in dürtüklemesi ile önce ona sonra da işaret ettiği yere baktım. Üç koltuk önde beş kişilik bir kız grubu vardı. "Evet, onlar. Ömer Bey'in Buse'si ile ders işlemeye gittiğimizde görmüştüm bunların bir iki tanesini. 'Önümüze gelene bin tekme!' motoruyla antrenman yapıyorlardı."

   "Boyları da kısa ama baya fena duruyorlar be! Adamı haşat eder bunlar." İkisi yine kendi aralarında dedikoduya daldığında bezgin bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım.

   Çaprazımızda kalan iki kişilik bir erkek grubu bize mi bakıyordu, yoksa ben mi yanlış görüyordum?

   Onlara baktığımı anlayan bir tanesinin çarpık çarpık sırıtmaya başlamasıyla ise emin oldum. Yok yok, doğru görüyordum.

Bu Arizona Kertenkelesi kılıklı tipler ciddi ciddi bize bakıyordu!

   "Canlarım, gece gıybetinizi bölmek gibi olmasın ama çaprazımızda konuşlanmış iki adet gerzek buraya bakıyor. Haberiniz olsun." Muhabbetlerinin orta yerine dalmamla ikisi birden bana döndü.

    "Ne demek bize bakıyor?" Batuhan'ın saçma sorusuna karşın gözlerimi devirdim. "Öküzüm trene baktığı gibi bakıyorlar işte Batuş! Daha ne diyeyim?"

  "Ay ne yapacağız? Baya da dik dik bakıyorlar!" Beren'in endişe kırıntıları barındıran sesiyle bakışlarım onu buldu. "Önce sen bir sakin olacaksın. Bir şey yapacak halleri yok sonuçta!"

   Ben, onu sakinleştirmeye çalıştığım sırada ise Batuhan boğazını temizleyerek araya girdi. "Bence o kadar emin olma canım benim, çünkü an itibariyle ikisi de yampiri yampiri yürüyerek buraya geliyor."

   Söylediği şeyle içimden küfürü basarken nefesimi tuttum! İşte bunu beklemiyordum!

🐚🐚🐚
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😇

AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin