Çeşme meltemi yüzüme vururken güneş gözlüğümün üzerinden etrafı izlemeyi sürdürdüm. Güneş ışınları öyle bir geliyordu ki içtiğim soğuk çay bile bana mısın demiyordu.Denizin dinlendirici bir etkisi olduğunu söylerdi herkes ama bir saattir plajda olmamıza rağmen zerre kadar dinlenmemiş, tam tersi etraftaki gürültüden cinnet geçirecek hâle gelmiştim.
Rüzgâr'la balkonda konuştuğumuz gecenin üzerinden üç gün geçmişti. O geceden sonra popomuzun üzerine oturacak vakti bulamamıştık gerçi.
Beren ve Aksel'in nadir ortak noktalarından biri de gezmek olduğu için bizi de yanlarında sürükleyip Çeşme'yi kazan bellemiş; kepçe misali gezdirmişlerdi bizi. Geceleri de yorgunluktan ölecek vaziyette eve gelip kafayı koyar koymaz uyumuştuk.
Ama her şeye rağmen Rüzgâr'la aramız daha iyiydi o geceden sonra. Daha iyi anlaşıyorduk en azından, hiç kavga etmemiştik mesela. Arada laf dalaşına giriyorduk tabi ki ama ben de eskisi gibi uyuz olmuyordum ona.
Bugün de Yeşim teyzelerin ısrarıyla Ilıca Plajına inmiştik. Planı yapan Beren'ler olmayınca itiraz etme şansım da olmamıştı tabi. Tıpış tıpış gelmiştim.
An itibariyle bizim muhteşem ikizler suda yarış yapıyor, ebeveynleri ise arka tarafta kalan kafeteryada aile dostlarıyla oturuyordu.
Ben de suya girecek halim olmadığı için tabi ki şemsiye dibinde uzanıyordum. Rüzgâr'ı en son yarım saat önce sudan çıkarken görmüştüm, şimdi nerede olduğunu bilmiyordum.
Muhtemelen Islak vücuduna bakarken eriyen kızlar yüzünden kıçı kalkmıştı ve etrafta modeller gibi dolanıyordu. Yani içimde hâlâ onun bazı huylarına sinir olan bir ses öyle diyordu.
Sinirlerimin bir kısmı hoplayacakmış gibi olduğunda kendimi tuttum. Ben neye sinirleniyordum ki? Herhalde sıcak başıma vurmuştu.
"Bu sefer neye sinirlendin acaba asabi şirin? Güneşle mi kavga edeceksin?" Arka çaprazımdan gelen sesle irkilirken döndüğümde karşılaştığım manzara bir adet yarı çıplak Rüzgâr Alphan oldu tabi ki.
"Benim sinirlenmem için ne zamandan beri bir sebep arıyorsun sayın deve? Geç de gölge yap bari, o boyun bir işe yarasın. Şu güneşi kapatırsın." Menopoza girmiş, ani ruh hali değişimleriyle ortalığı kasıp kavuran teyzeler misali nedensiz bir şekilde asabileşmiştim.
"Yok yok sende bir haller var cidden. Kaç gündür iyiydik, yine niye deve oldum ben?" Yanımda şezlongun ucuna otururken bakışları beni buldu. "Sen hep deveydin canım, haksızlık etme kendine."
Verdiğim cevapla yarım ağız güldükten sonra birkaç saniye etrafı süzdü. "Suya bu kadar yakın olmak mı gerdi seni? Rahatsız hissediyorsan durmak zorunda değiliz." O, bana bakmayı sürdürürken ben bir an için mal gibi kalakaldım.
Kendi kendine bir analiz çıkartıp benim neden böyle olduğumu anlamlandırmaya çalışmasına mı şaşırsaydım, yoksa cümlenin sonunda çoğul eki kullanmasına mı... Karar verememiştim.
"Arya?" Sorar gözleri hâlâ yüzümde geziniyordu. "Kötü olduysan Yeşim teyzelere bir şey uydururum ben, açıklama yapmak zorunda değilsin."
"G-gerek yok. İdare ediyorum." Yutkunurken cevap verdim. "Benimle uğraşmana gerek yok, derste değiliz." İçimdeki o tanımlayamadığım his günden güne yer ediyordu ve bu çok rahatsız hissettiriyordu.
Benimle bu kadar ilgilenmesi normal miydi?
Gidip ortalarda dolanan kızlarla muhabbet etse ne olurdu ki? Neden benim yanımdaydı yani?
🐚🐚🐚
Oy vermeden geçmeyin lütfen olur mu? 🙃💚😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Short StoryAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...