"Bekleyelim mi, yoksa sınıfa geçelim mi?" Sorusuyla birlikte daldığım düşüncelerden çıkarken bakışlarımı gözlerine çevirdim. Ela gözlüydü ama biraz soğuk bir ifadesi vardı bakışlarının, nedense garipsemiştim. "Bana fark etmez. Konu anlatacak olan sensin bugün, sen karar ver.""Birkaç dakika daha bekleyip duruma göre geçelim o zaman içeri." Cevabına karışılık olarak bir şey söylemek yerine başımı aşağı yukarı salladım.
Sessiz geçen birkaç dakikayı ise onu incelemeye ayırdım. Sanırım boy olarak on beş santim gibi bir fark vardı aramızda, omzuna geliyordum zira. Fazla havalı biri gibi durmuyordu ama aşırı sıcak bir yapısı da yoktu. Ya da bana görünen şimdilik buydu.
Beren'in skalasına göre yakışıklı sayılırdı. Boylu posluydu, hatta karizmatik sayılabilecek bir yüz yapısı vardı.
Benim sevgili manyak arkadaşım sağolsun, okulun en tipsiz çocuğundan Johnny Depp'e kadar uzanan geniş bir 'tip ve karakter' skalası yapmıştı ve maalesef o skala beynimin bir kısmında kalmıştı.
"Sanırım geliyor Rüzgar." Kaan'ın sesiyle irkilirken daldığımı çaktırmamak için biraz çaba gösterdim. İşaret ettiği yere baktığımda ise kolunun altında bir basketbol topu ile birlikte bize doğru yaklaşmakta olan bir adet deve boylu, buzdolabı bakışlı tipi fark ettim.
"Baskete dalmışım ya, çok beklediniz mi?" Dibimize geldiğinde ikimize yönelik konuşmasıyla birlikte sinirlerim hoplarken dilimin kemiği olmadığını bildiğim için kendimi tuttum. Ders saatini bilmiyor olma ihtimali yoktu, bir de oyuna daldığını mı söylüyordu!?
"Sorun değil." Benim susmama karşın Kaan cevap vermişti. "Oyun sarınca saati fark etmemişim, zaten on dakika falan oldu galiba. Değil mi?" Rüzgar efendinin yeni cevabı üzerine ise bu defa kendimi tutmadım, koyverdim gitti!
"Biraz kök saldık ama sen keyfini bozmasaydın ya! Galiba ders daha önemsiz bir olay senin için! Ayrıca da on değil, on beş dakika oldu!" Gözünün içine bakarak çemkirdikten sonra ise arkamı dönüp içeri doğru ilerlemeye başladım.
İster gelirlerdi, ister gelmezlerdi. Ben sınıfa gidecektim. Sinirlerim yeterince gerilmişti!
"Sen hep böyle asabi misindir?" Sınıfın kapısına geldiğimde arkamdan gelen sesle oraya döndüğümde her ikisinin de gelmiş olduğunu gördüm. "Adamına göre muamele diyelim biz ona! Sinirimi bozana postamı koyarım, işine gelmiyorsa muhattap olmazsın."
Tepem bir kere atmıştı, artık şalterim inene kadar önüme gelene patlardım. Onlar da günlerdir uyuyan devi uyandırmasalardı!
"Tamam tamam, bir şey demedim." Benim sinirli bakışlarıma karşılık yüzüme baka baka çarpık bir şekilde gülmesiyle ise o an tepesine çıkıp saçlarını eline veresim geldi.
Bu çocuk dışarıdan bakıldığında fazla soğuk duruyordu ama galiba içinde bir yerlerde salak bir zevzek yatıyordu!Zaten bu oğlan Kaan'dan da uzundu, ikisinin yanında boy kompleksine sahip olacaktım bu gidişle! Sinirlerim bozulmuştu.
Peşim sıra içeri girdiklerinde hali hazırda çalışmakta olan iki grubun bakışlarının bize dönmesiyle gerilirken arkadaki masaya geçtim.
Sağıma Rüzgar, soluma Kaan oturduğunda ise bir an için ikisine de bakakaldım. Neden ben düdük gibi ortada kalmıştım?
"Siz takıldığınız konuları söylerseniz ona göre ilerleyelim bence." Kitabını açan Kaan sorar gözlerle bize döndüğünde sonunda derse başlayacak olmamıza içten içe şükrederken temel matematik testlerinde en çok takıldığım üç konuyu söyledim.
Rüzgar da benden sonra cevap verince ikimizin ortak sıkıntısı olarak belirlenen köklü sayılardan başladık.
İlk yarım saat klasik konu anlatımıyla geçerken Kaan'ın anlatımının düzgün olması gözümde artı puan almasına sebep oldu.
Aynı tempoda devam ederse iyi sonuç alabilirdik. Yani en azından ben alabilirdim. Sağ tarafımdaki deve için aynı şeyi söyleyemeyecektim.
İlk ders saati bitmek üzereyken konu anlatımına ara verip bizde olmayan ama bilimcilere verilen testlerden birkaç soruyu çözmemiz için verdikten sonra kibarlık ederek izin isteyip lavaboya gittiğinde ise odaklanmaya çalışıp önümdeki şıklara baktım.
Matematiğe pek kafam basmazdı ama ilk günden de salak gibi görünmek istemiyordum. Hele de sınıfa girmeden önceki çemkirme performansımdan sonra şu yanımdakine rezil olmayı vallahi kaldıramazdım!
Üç soruyu zar zor çözdükten sonra gevşeyen topuzumu düzeltmek için kafamı kaldırdığımda Rüzgar'ın bana bakıyor olduğunu görmemle ise bir an kalakaldım.
Yeşile çalan kahve rengi gözlere ve aynı renkte, hafif dalgalı saçlara sahipti. Teni Kaan'a göre biraz daha açıktı, sporcu olduğundan dolayı ise vücut yapısı ve boyu hatrı sayılır derecede iyiydi.
Ama şu an bana olan bakışlarını hiç sevmemiştim! Baya manzara izler gibi bana bakıyordu yani! Dalmış mıydı, neydi?
"Hayırdır? Tren mi geçiyor?" Elimi göz hizasında iki yana salladığımda gözlerini kırpıştırmasıyla ise dalmış olduğuna emin oldum. "Efendim?"
"Öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun diyorum! Sorular bitti de canın mı sıkıldı?" Soruma ise yine çarpık bir gülüşle karışılık verdi.
"Sen gününde falan mısın? Yoksa genel halin mi böyle?" Sorusuyla birlikte sinirlerim yine zıp zıpa binerken silgiyi kafasına atmamak için kendimi zor tuttum. "Orası seni ilgilendirmez ama sen biraz dangalaksın sanırım!"
"Seninle baya iyi anlaşacağız bence." Benim sinirli halimin aksine onun rahat tavırlarla arkasına yaslanması ise deyim yerindeyse çileden çıkmama bir adım kalmasına sebep oldu. Bir kez daha zevzek bir laf ederse vallahi o gözlerini oyup eline verecektim.
"Yapabildiniz mi soruları?" Aramızdaki bana göre gergin olan sessizliği bölen Kaan'ın sesiyle ondan tarafa döndüm. Mükemmel bir zamanlamayla gelmişti. Zira biraz daha yalnız kalsak ben bu deve boyluyu tepeleyebilirdim!
Kağıdı Kaan'ın önüne uzatırken "Üç tanesini çözebildim ancak." dedim ve tamamen ondan tarafa dönerek Rüzgar devesini görüş açımdan çıkarttım. Bununla işim işti üç ay! Yanmıştım!
🐚🐚🐚
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU)
Short StoryAşk tohumları, bir insanın kalbine nasıl yerleşirdi? Nazikçe kapıyı çalıp içeri girmek için izin mi isterdi? Yoksa kural tanımaksızın kapıları kırıp bir anda hayatının ortasında mı belirirdi? Aşkla arasındaki tek ilişki, onun yeddi ceddine sövmekten...