46. Bölüm

382 36 2
                                    

   
     Bıkkınlıkla üzerimdeki yeşil mayoyu çekiştirip düzeltmeye çalışırken saati kontrol ettim. Rüzgar efendi birazdan burada olurdu.

    Evet, yine bir cuma günü gelip çatmıştı ve ben yine o deveyle baş başa ders yapacaktım!

     Üstüne üstlük sabah alarmımı duymadığım için alelacele hazırlanmak durumunda kalmıştım ve ders için yedek kıyafet çantamı Beren hazırlamıştı. Benim canım arkadaşım da sağolsun gidip yeşil renkli mayomu koymuştu!

    Hayır, olan biteni biliyor olsa bilerek yaptığını düşünebilirdim belki ama bu resmen kaderin bana yaptığı bir el hareketiydi!

   Seslice nefesimi verirken kenarda bir yere yaslandım. Dersin başlamasına teoride iki dakika kalmıştı.

    Umarım o uyuz deve Kaan'la yaptığı dersi yine uzatmazdı da burada beklerken kök salıp ağaç olmazdım!

       Saniyeler sonra kapıdan nefese nefese bir halde koşar adım giren Rüzgâr'la ise dayandığım yerden çekildim ve kollarımı önümde bağlayarak buraya gelişini, daha doğrusu o koca cüssesiyle koşuşunu izledim.

     Az daha kilolu biri olsa zelzele etkisi yaratabilirdi. O potansiyele sahipti yani.

    "Yavaş ol yavaş! Düşersen valla taşımam revire falan! Fıtık olmak istemiyorum!" Söylenişime karşın sırıtırken dibimde durdu. "Bir şey olmaz bana merak etme. Ayrıca seni bekletmemek için koştum. Sonra laf ederdin 'ağaç ettin beni pis deve!' diye."

    Cümlenin bir kısmında sesini inceltmesi ve tırnak işareti yapması içten içe gülmek istememe sebep olmuştu.

     "Ay sen laf mı dokundurdun bakayım?" Gözlerimi devirirken yüzüne baktım. Yine eğleniyordu tabi ki!

    O ise benim tepkime karşın yine sırıtmakta yetindi ve gözlerini önce yüzümde, sonra da üzerimde gezdirdi.

   Bakışları mayomu bulduğunda ise bir an için gözlerinden garip bir ifade geçti. Birkaç defa gözlerini kırpıştırmış, sanki bir an için takılı kalmıştı.

   Ne olduğunu anlayamamıştım. O kadar hızlı bir andı ki anlamlandıramamıştım. Afallamış gibiydi ama bir o kadar da her zamanki halindeydi. Neye takılmıştı ki?

    Saniyeler birbiri ardında geçip giderken ondan herhangi bir ses veya tepki gelmeyince bir elimi göz hizasında salladım. "Dünyadan Rüzgâr'a! Bizi duyuyor musun astronot? Uçtun gittin zira!" Benim çığırtı misali çıkan detone sesimle beraber irkildi ve kırpıştırdığı gözlerini yüzüme dikti. "Ha?"

   "O nasıl bir tepki be? Odun musun sen?" O kadar boş bir anına denk gelmişti ki salak salak bakıyordu suratıma. Ne olmuştu ki bu çocuğa?

   "Zatıaliniz hazırsa derse başlasak mı? İnsanların işi gücü var yani!" Bir elimle havuzu işaret ederken içten içe şu durumumuza inanamıyordum. Az önce resmen Rüzgâr'ı derse başlamak konusunda iteklemiştim. Bu bir kamera şakası olmalıydı.

  "T-tabi. Önden buyurun." Başta kekelese de sonradan toparladı ve gözlerinin içine bakıp ilerlememi işaret etti. Ama ayrıntı gözümden kaçmamıştı.

    Rüzgâr Alphan kekelemişti! Yok, kesin bir şey vardı bu işte! Ama neydi?

🐚🐚🐚
Oy vermeden geçmeyin lütfen olur mu? 🙃😇

AŞK KAPIYI KIRINCA (KİTAP OLDU) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin