"Gözde akşam sende benimle gelsene."
Bu teklifi kabul etmeyeceğini bile bile söylemişti yalnız bırakmak istemiyordu. Bir sabah onsuz uyanıp kafeden içeriye bakınca bakan gözler kız kardeşini göremeyecek diye korkuyordu.
"Senin aklından zorun mu var yoksa bana mı öyle geliyor, ilk randevusuna arkadaşını götüren kişi olarak tarihe geçeceksin."
"Bakar mısın çay alabilir miyim?"
"Tabii hemen getiriyorum. Tamamdır arkadaşım sen ufaktan ufaktan dükkanına gidebilirsin tadımız tuzumuz kaçtı."
Oturduğu yerden kalktı mutfağa doğru yürürken müşteriler akın etmişti. Gözde servisini yapıyor çiçekçi kız dışarıdaki esintiye bakıyordu. Akşam olmasını dört gözle bekliyor yakından tanıma şansı bulabilecekti. İyi değerlendirmesi gerekiyordu. Ayağı kalkıp dükkanına gitti. Bismillah diyerek ekmek teknesini açtı. Çiçek rafını dışarıya çıkartıp yeni gelen çiçeklerini düzenledi. Caddeye mis kokulu çiçeklerin kokusu yayıldı. Ilık ılık rüzgar esiyor havada hüzün vardı. Gökyüzü ha ağladı ha ağlayacak caddeler sessiz fırtınanın hangi taraftan gelecek belli değildi.
Gözüne yan tarafta duran elinde içki şişesi bulunan çocuğa takıldı. Kafası güzel görünüyor, sağa sola bakıyor, önüne göremiyor caddeye koyulan masa ve sandalyeleri takılıp kalıyordu. İnsanlar hor görüp duruyordu. İnsanlardan bir şey istiyor gibiydi. Derdi nedir acaba merak etmişti . Baktığında korkutuyordu insanı. Aysima'nın yanına kovula kovula geldi.
"Abla para verir misin? Akşamdan sonra yemek yemedim."
Saat on olmuştu on beş, on altı yaşlardaki çocuğun bir elindeki içki şişesine baktı bir de gözlerine inanmadı aslında ama önyargı ile yaklaşmak da istemedi.
"Ben sana para vermem. Sadece karnını doyururum. Para versem sen ne alacağım belli bir insan elindekini neden içer ki...
" **Çaresizlik abla insanı her şeyi yaptırır bilemezsin, yaşamayı gör çalmam dediğin kapıyı çalar, asla yapmam dediklerini yaparken bulursun kendini."
Yüzü kızarmış utanmıştı kendinden. Onu çaresizliğe ittirecek ne yaşamış olabilirdi ki. Hayat hikayesini çok merak etmiş bir an önce öğrenmek istiyordu. Çocuk yaşlarda olmasına rağmen yüzündeki çizgiler, gözleri kanlı ve morarmıştı. Eski yırtık kıyafetleri iliklerine işleyen soğuk, sürekli gökyüzüne bakıyordu.
Ne görmüştü gökyüzünde;
"Gel bakalım seninle kahvaltı yapalım, biraz da konuşalım." Titreyen ellerini tutmuş, çocuk şaşkınlıkla bakmıştı dokunan ele. Gözlerinden süzülen gözyaşları paramparça etti içini.
"Neden ağlıyorsun be ablam? "
"Abla sokakta yürürken bile insanların görmek istemediği insanım, elimdeki şişeye eski kirli kıyafetlerime bakıp yargılayıp dışlıyorlar.... Bilmiyorlar ki içinde ki kopan fırtınaları. Ama sen elimi tuttun.
Kendini tutamayan Aysima hıçkıra hıçkıra ağladı. Oysaki daha çocuktu: "Gel buraya ablam."
Pasaklı çocuğa sarıldı. Çevredeki insanlara aldırış etmeden sadece bir çay ikram etmeyi utanan insanlar dönüp bakmışlardı. Çiçekçi kız mertti tek başına dünyaya kafa tutabilirdi. "İki dakika önce kovduğunuz insana mı bakıyorsunuz? Yanınıza geldiğinde yüzüne bakacaksınız... Öyle uzaktan bakmakla olmuyor bu işler."
Elinden tutup karşı caddede olan restorana götürdü. Restoran lüks bir yerdi. Beyaz örtüleri vardı. Sandalyeleri masa örtüsü gibi beyazdı çocuk içeriye bakınca utanmıştı girmek istemedi.
" Abla yemek falan istemiyorum bana simitte yeter gidelim lütfen..." Defalarca kovulan kapıdan içeriye girmek zor olacaktı...{ İnsanların dış görünüşüyle yargılamak son zamanlarda yaptığımız en büyük hatalardan birisidir. Derdini dinleyip anlamaktansa hüküm verip kalemini kırmak daha basit geliyor insanlara.}
Bu bölümün sonu nasıl sonuçlanır yorumlar gelsin bakalım...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHENK 🦋
Tiểu Thuyết Chung"Anne nasıl yaptın bunu nasıl? " Sana anne demeye bile utanıyorum. Sen babamın aşkına ihanet ettin. Her gece başka bir erkekle resmen kendini satıyorsun " " Kes sesini benden utanıyorsun öylemi. Kardeşin hasta ve nefes almasını istiyorum. Çıktığı he...