🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Medyadaki müzikle dinleyin isterseniz...
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Karşımda çözülmesi çok zor bir adam vardı. Ve ben aylardır çözememiştim bana olan kinini... Beni ne öldürüyordu ne de yaşatıyordu.
Elinde can çekişiyordum.
Acı çektire çektire ölüme yaklaştırıyordu...Ama tam
canımın çıkacağı an izin vermiyor tekrar başa sardırıyordu âdeta...Ortalığı savaş alanına çevirecek yıkıp geçmişti. Kimseyi gözü görmemişti. Elinden kanlar akıyordu ve kimseyi yanına yaklaştırmıyordu yaralı bir aslan gibi. Daha da beter kükreyip, vurup kırıyordu.
Herkesin yüreği hop oturup hop kalkıyordu.
Zar zor sakinleştirilip oturtulmuştu. Enişteleri ve Ahmet hoca tarafından.
Enişteleri hatalarını bildikleri için ağızlarını bile açamamışlardı.
Şükrü emmi ve Kerim emmi, Gülizar ablanın kocasının hesabını sormuşlardı ayrıca...İyi de olmuştu...Cihangir beyi, ne dedesi, ne amcası...hiç kimse
döndüremiyordu kararından.
" Bu kızı nikahıma almam ama bu evden de hiç bir yere gidemez. Bir ömür boyu bu böyle olacak.
Ben neredeysem orada olacak. Ben
burada yaşıyorsam burada, başka yerde yaşıyorsam orada... Benim yanımda olcak. Kimse döndüremez beni kararımdan..." diyordu.Ahmet hoca yerde iki dizinin üzerinde çökmüş durmaksızın ağlayan bana bakarak iç çekti.
" Cihangir, yapma amca oğlu. Bak sen akıllı uslu , görmüş geçirmiş, eğitimli herşeyden önemlisi de mert ve dürüst güvenilir bir yiğittin daima...
Ben canımı, malımı ailemi gözüm kapalı güvenirim sana ve güvendim de emanette ettim...Bak şu iki gözü iki çeşme ağlayan kızcağıza. Daha on yedi yaşında. Ve senden tam tamına on üç yaş küçük... Bu kız benim elimde büyüdü sayılır. Altı yaşında gelmişti elime ve küçücüktü daha...Hiç unutmam o günü. Çünkü Hicran benim ilk öğrencilerimden birsiydi..."dedi duygulanarak.
Ve gözyaşlarını tutamayarak
devam etti.
" Biyorsun ki ben askerde eğitim yaparken ayağıma silahın ansızın boşanmasıyla yaralanıp aylarca tedavi gördüğüm için erkenden tehris edilmiştim.
Ve sonrasında hemen buraya öğretmen olarak atanmıştım.
Yirmi yaşını bitirmek üzere olan toy ve heyecanlı bir öğretmendim.
Nasıl unuturum ilk öğrencilerimi?
Çünkü bende onlar kadar heyecanlıydım.
Hicran ve beraberinde ki diğer altı çocuk daha yeni birinci sınıftı.
Diğer öğrencilerim büyük sınıflarda oldukları için o kadar heyecanlı değillerdi.
Genç ve heyecanlı öğretmen ben o yıl en çok birinci sınıfı okuturken daha da bir duygu yoğunluğu yaşıyordum.
Çünkü ilk herşeyi benden öğreniyorlardı. Alfabeyi, sayıları...Hatta yapamadıkları şeyler olduğun da o minik ellerinin üzerinden tutarak büyük bir sabırla ve şefkatle öğretiyordum...
Sonra gözlerinde öyle bir ışıltı ve mutluluk görüyordum ki sorma. Bir öğretmen için o bakış bambaşka bir şeydir.
Çünkü senin elinde şekillenen çocuklar ve geleceklerimiz O'nlar...
Ve küçücük saf yüreklerini ne yöne çekersen çek oraya savruluyorlar.
Evladın gibi oluyorlar. O'nlar da seni anne ve baba yerine koyuyorlar.
Nasıl ki evde bir şey olduğunda anne ve babasına giderse bir çocuk.
Okulda da tek güvendikleri öğretmenine giderler...
O yüzden öğrencilerinle arandaki bağ anlatılamaz...
Çünkü O'nların canları, namusları sana emanettir tüm okul saatinde.
Soğuk havada üşürler mi diye düşünüyorsun.
Sıcak havada bunalıyorlar mı diye düşünüyorsun.
Bazen okula hasta geliyorlar tıpkı bir anne ve baba gibi sürekli ateşini kontrol ediyorsun...
Okula gelmediği gün veya geç kaldığı gün merak ediyorsun...
Mesleğini aşkla yapan tüm öğretmenler aynıdır...
Büyütüp mezun edince ağlıyorsun.
Hele ilkokul öğretmenliği bambaşka bir şeydir. Çünkü daha hayatı hiç bilmeden küçük bir kuş yavrusu olarak geliyorlar eline...
Hicran, benim kızımdır o yüzden. Benim akıllı ve olgun , güvenilir, özü sözü bir, koca yürekli, saygılı, çalışkan, temiz ve tertipli...öğrencimdir, kızımdır gözümde halen...
Dördüncü sınıfa kadar okuttum ama sonra o babası olacak adamın okuldan almasına mani olamadım.
Çok uğraşmama rağmen.
Hicran gibi bir öğrenciyi kurtarmak istedim ben.
Çünkü Hicran okuluna devam etseydi şu anda lise son sınıfta olacaktı.
Ve adım kadar eminim ki çok güzel bir üniversite kazanacaktı.
O ışığı görmüştüm ben Hicran'da.
Bilgiye aç bir çocuktu. Öyle ki aynı sınıfta ki büyük sınıfların derslerine bile merak sarardı.
Hatta ben O'nlara anlatırken can kulağıyla dinleyip öğreniyordu.
Bu küçük kızın geleceği parlak diyordum daima.
Ama babası müsade etmedi..." diyerek yanında ki yedi yaşında ki kızını göstererek " bak şu benim minik kızıma. Daha küçücük değil mi ?
Ve amcası olarak sen de çok seviyorsun.
Benim kızım senin gözünün önünde büyüdü amcası. Allah muhafaza ileride birisi benim bu kızıma olmadık şekilde davransa sen ne hissedersin, yaparsın ...?"dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sabr-ı Sükut 5. Seri ( Hicran ) TAMAMLANDI
General FictionNOT:ÇALINTI VEYA EN UFAK BİR KOPYALAMA DURUMUMDA AVUKAT KUZENİM VE ABLAM TARAFINDAN GEREKEN TÜM YASAL İŞLEMLER YAPILACAKTIR... KURGUMUN HİÇ BİR KURUM VEYA KURULUŞLA ASLA VE ASLA EN KÜÇÜK BİR İLGİSİ YOKTUR TAMAMEN HAYALİDİR... 1960 yılında İzmir'in...