🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Medyadaki müzikle dinleyin isterseniz...
Arkadaşlar rica etsem satır aralarında duygu ve düşüncelerinizi bildirseniz ve beğeni verseniz...🤗🤗☺☺🤗
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Gece olmuştu kilerde öylece oturup ağlıyordum...Elimde ki ipek beyaz kumaştan kestiğim mendile, altın sarısı renginde ki ipimle görkemli ve yansıtmalı bir şekilde Cihangir Ferman ismini işlemiştim.
Bir köşesine de kan kırmızısı ipten küçük ve boynu bükük bir gelincik çiçeği işlemiştim. Bu beni temsil ediyordu...Çünkü en hüzün dolu çiçeklerden biri olan gelincik çiçeği, sevgiliye kavuşamamayı, ayrılığı simgeler...Yaralı bir kalbe sahip olduğumu ifade etmek istemiştim...
Her bir iğne soktuğumda bir tane de gözyaşım damlıyordu üzerine...
Medilin etrafına da, altın sarısı renk iple güzel ve zarif ,çıtı pıtı bir de iğne oyası yaptım...Mendil asırlardır çok anlamlı ve gizemlidir... Leyla teyze anlatmıştı, bana...Eskinden aşıklar, nişanlılar, ipek, gümüş, altın işlemeli veya dantelli mendillerin kenarına, kalplerinin sahibinin isminin baş harfleri işlerlermiş.... Sevdalılar bunları birbirlerine hediye
ederlermiş.Mendili, erkekler şapkalarında, kadınlar ise göğüslerinde saklarmış. Eskiden sevgililer, nişanlılar bu kadar görüşüp, konuşmadıkları için, en güzel aşk ifadeleri buymuş... Sözcüklere çok dökemiyorlarmış ama bir mendil çok şey anlatıyormuş...
Kısacası saf ve temiz bir sevdanın sembolüymüş...Mendil bağlılık ve sadakatle de ilişkilendirilmiş... Sevdalılar birbirlerine mendil vererek, sadık kalacaklarına dair yemin etmiş olurlarmış... Mendil vermek demek, söz vermek anlamına da gelirmiş...
Kocam belki de benim daha bu kilerde yattığımı bile bilmiyordu...
Derin düşünceler için de, mendili bitirmiştim çokta güzel ve anlamlı olmuştu...
Şimdi kocamın gönlünü nasıl alacağımı ve bu mendili nasıl vereceğimi düşünüyordum...Ben Esma hanım gibi Cihangir beyin kırgınlığını umursamamazlık yapamıyordum...
Oğlu, anasına da çok kırgın ve öfkeli, gerekmedikçe de konuşmuyor ama umurunda bile değil...******
Önümde Cihangir beyin çalışma odasından aldığım kağıtlar ve mürekkep, birde ince uçlu divit kalem bana bakıyordu...
Bende onlara bakıyordum...Mektup yazacaktım hemde bildiğim her dilden yazarak O'na olan bağlılığımı ve O'nun üzüntüsüne çok üzüldüğümü anlatacaktım...Ben suçlu olduğum için yapmıyordum tüm bunları. Artık emindim ki, bu olayda benim suçsuz olduğumu Cihangir beyde biliyordu.
Sadece O'na, hiç o hap olayından bahsetmeden, içtiğim için kırgındı. Hiç böyle bir şey tahmin etmemiştim ki, nereden bilebilirdim Cihangir beyinde benden evlatları olsa çok mutlu olacağını...İlk önce duygularımı Türkçe olarak bir kağıda dökecektim...
" Bismillahirrahmanirrahim " diyerek elime diviti alıp, mürekkebe batırarak başladım yazmaya..." Hadi yaramı sarmaya merhemin yok, yalandan da olsa gönül alamaz mısın?" Demiş Hz Mevlana, Cihangir Ferman beyim.
Neden böyle yapıyorsun bana? Bir ferman biçtin bana ama halimden haberin dahi yok...
Neden görmüyorsun benim ne halde olduğumu?
Beni görmezden geldiğin zaman ve seninle aramızda aşılması imkansız mesafeler olduğunu fark edince, içimi onulmaz bir acı kaplıyor ve hiç geçmiyor bu ızdırap...
Ben, hissettiklerimi kelimelere dökmekte pek başarılı değilimdir, bilirsin... Daha çok hareketlerimle belli etmeye çalışıyorum, sana olan sadakatimi ve duygularımı, verdiğim değeri... Oysa ki sana olan bağlılığımı kelimelerle ifade edebilecek olsam,
ya da kelimelerim bu kadar güçlü olsa citlerce kitap yazardım buna ithafen.
Biliyormusun seni yüce yaradanımıza sevdirmek için o kadar çok mücadele ediyorum ki... Namazlarımda ki secdelerimde senin için dualar ediyorum... Seni yakından tanıdığım günden beri dualarıma seni de katıyorum...
Birşeyi yaparken birini kendi adıma, diğerini senin adında yapıyorum... Yani herşeyi çift yapıyorum ve çift düşünüp, görüyorum...
Teheccüd namazlarım da bile senin için Rabbim'e uzun uzun niyazda bulunuyorum. Çünkü sen benim uykularımdan ve nefsimden daha değerlisin benim için...
Sen yanımda olsan da, olmasan da hep varsın gibi hissediyoyorum... Rabbim kulunu incitip, garip bırakmaz... O'na daima yardım eder...
Eğer Allah senin için bunları istemeseydi bunları bana yaptırmazdı...
Eğer kaderimiz bir olmasaydı ben böyle hissetmezdim, dua etmezdim senin için... Hz İmam Rabbani "Bir şeyi istemek, ona nâil olmak (onu elde etmek) demektir.
Zirâ Allah-u Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."demiş.
Zira Allah merhametinden dolayı, kulunun hayrına olacak şekilde duasına icabet etmiştir...
İşte Cihangir beyim, sana dua etmemin bir hikmeti var ki dilimde duam, yüreğimde yaram oldun...
Senin üzülmene dayanamam ben... Rabbim tüm üzüntülerinin, yarısını üzerinden alsın ve bana versin ki, eşitlenelim seninle ve bir ömür yanyana olalım. Birbirimizden, ne bir adım geri, ne de bir adım önde olalım. Daima yanyana olalım...
Ama yeri geldimi de, ben senin ardında dururum, şu küçücük cüsseme rağmen, düşersen dayanağın olmak için...
Yeri geldiğinde önünde dururum ki, sana gelecek olan tehlikeleri göre bileyim de haber vereyim diye...
Yanında yürürüm ki yoldaşın ve yarenin olayım diye. Ama bunun dışında daima yan yana olalım, omuz omuza olalım...
Bir gün eğer senin yanında yürüyemeyecek bir halde olursam ve senden geride kalırsam, yorgun düşüp senin gücüne, heybetine denk olarak yanında olmazsam, Mevlâm bana güç ve sabır versin ki yine seninle eşit olalım... Çünkü senden geride olmakta, ileride olmakta istemiyorum. Yoksa seni yakından, net bir şekilde göremem, hissedemem... Göremezsem, hissedemezsem eğer kahrolurum... Senin yokluğunda ve beni görmezden geldiğin günden beri bunu çok iyi anladım.
Ben seninle, Allah yolunda da daima birlikte olmak istiyorum. Namaz kılarken imamım ol... Kuran okurken, oruç tutarken, iyilikte ve hayırda... güzel ahlakta... seninle birlikte hareket etmek istiyorum...
Şu geçici dünya hayatında Rabbim'in izniyle, seni hep dinç, taze ve temiz tutmaya çalışacağım...
Kalbinin ve bedeninin, nefsinin ve şeytanın eline geçmesine izin vermeyeceğim...
Daima sana Allah'ı hatırlatacağım..
Seni Rabbim'e sevdirmek istiyorum... Çünkü gönül hanemde ki, Allah'ın ilk ve tek misafirisin sen...
Senin gibi bir misafir daha ağırlamadım ben gönülhanemde,
asla ve asla ağırlamakta istemem... Çünkü orası sadece ve sadece sana özeldir... Sana, benim dünyamsın diyemem çünkü dünyanın benim gözümde hiçbir değeri yokki... Ama Allah için sen çok değerlisin benim için...Seni kıracak her kelimeye, her cümleye ve davranışa bende kırılırım... Bir daha da ağzıma bile almam ve yapmam onları...
Yeri gelir, elin kolun olurum, ayakların olurum, dil ve gözlerin, kalbin, ruhun, kısacası tüm bedenin olurum senin için.. Sen yeter ki iste, ben ne istersen o olurum senin için... Kısacası kendinde eksik hissettiğin, tüm eksiklerin olurum ahiretliğim, dünyalığım, bir ömürlüğüm... Ben sana dünya Cenneti olurum sen hiç üzülme...
Sen istemediğin sürece, senden çekip gitmeyeceğim... Kalbindeki o gizlediğin, anlatamadığın yaralarını iyileştirmeye çalışacağım...
Mektubuma Hz Mevlananın sözüyle başladım yine O'nun sözüyle bitiriyorum Cihangir beyim...
" Bir gönül yapmak gelmiyorsa elinden bari bir gönül yıkılmasın dilinden..." Demiş Hz Mevlana.
Daha fazla benim şu aciz ve biçare gönlümü yıkma...
Çünkü her sözün, her haraketin beni derinden sarsıyor ve binbir çeşit dertlere düçar ediyor...
Mendilde ki o boynu bükük gelincik çiçeği benim beyim...Eminim ki senin gibi akıllı, bilgili ve kültürlü birisi, gelincik çiçeğinin anlamını ve ifade ettiğini biliyordur...
Sana olan duygularımı Arapça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça ve Osmanlıca, Türkçe, olarak yedi
dilden yazdım... Keşke daha fazla diller bilseydim de her dilden yazsaydım haykırsaydım sana kelimelerimle..."Yazdığım yedi adet mektubu üst üste koyarak bir köşesinden delik açtım, mendili de üzerine koyarak kırmızı kurdeleyle birbirine tutturdum...
Özenli bir şekilde şeffaf bir dosyaya koydum...
Dosyanın üzerine de küçük bir kağıda yine divitle " Hicran Karaca'dan Cihangir Ferman Beye "diye yazdım bir güzelde bantladım...
Sabah bunu gizlice çantasının içine koyacaktım. Utanırdım asla eline veremezdim...******
Sabah namazını kılmıştım çok heyecanlıydım elim ayağım titriyordu. Cihangir Bey okuyunca nasıl bir tepki verecekti çok merak ediyordum. Bir taraftan da O'nun geliş saati olduğu için kahvaltı hazırlıyordum.
Ve nihayet Cihangir bey gelmişti. Koşarak kapıda karşıladım." Hoşgeldin beyim " diyerek elindeki çantasını aldım ve dolabın üzerine koydum.
Sadece başını sallamıştı" her zaman ki gibi kahvaltı hazır beyim. Yiyip hemen yatabilirsin. Senin sevdiğin börekten de yaptım..." dedim.Hiç cevap vermeden banyoya girdi, elini yüzünü yıkamak için....
Ben de hiç vakit kaybetmeden yazdığım mektupları ve mendilin olduğu dosyayı hızlıca elim titreyerek çantasının içerisine koydum. Ama nasıl koydum, resmen kaçamak bir iş yapıyor muşum da yakalanacakmışım birisine gibi... Dosyayı zorla yerleştirdim çantanın içine...İşte ben böyleydim, böyle bir şeylere kalkıştığım zaman kıpkırmızı oluyordum ve kalbim gümbür gümbür atıyordu... Şimdi yine aynı olmuştum.
Cihangir bey bir anda banyonun kapısından çıkınca geriye doğru irkilmiştim...Kaşlarını çatarak yüzüme baktı ve" hayırdır yine kıpkırmızı olmuşsun üstelik titriyorsun ve hızlı hızlı soluk alıp veriyorsun... Ne oldu ben bir banyoya girip çıkıncaya kadar...?" dedi sert ve tok sesiyle...
Beni bir öksürük tutmuştu.
Zar zor ve kekeleyerek " hiç hiç beyim" dedim.🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Evet kıymetli okuyucularım nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Hicran kızım mektubu nasıldı?
Peki bu mektup amacına ulaşa bilecek mi 🤔?
Cihangir bey mektubu okuyunca ne yapacak acaba?
En güzele emanet olun 💖💗💖😍😍
Benden siz güzel okuyucularıma gelsin...🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sabr-ı Sükut 5. Seri ( Hicran ) TAMAMLANDI
Narrativa generaleNOT:ÇALINTI VEYA EN UFAK BİR KOPYALAMA DURUMUMDA AVUKAT KUZENİM VE ABLAM TARAFINDAN GEREKEN TÜM YASAL İŞLEMLER YAPILACAKTIR... KURGUMUN HİÇ BİR KURUM VEYA KURULUŞLA ASLA VE ASLA EN KÜÇÜK BİR İLGİSİ YOKTUR TAMAMEN HAYALİDİR... 1960 yılında İzmir'in...