Ali Kemal Beyoğlu III

5.1K 369 93
                                    


Levent Yüksel~ Sultanım
Zeki Müren~ Ne Çıkar Bahtımızda Ayrılık Varsa

Elimdeki havluyla saçlarımı kurularken çalan kapıyla istemsizce kaşlarım çatılıyor. Savsak adımlarım odam yerine evin döküntü kapısına yöneldiğinde kimin gelebileceğini düşünüyorum ve istemsizce elim belime gidiyor. "Aklını sikeyim. Duşta silahın ne işi var üstünde pezevenk." Elim ensemdeki saçlarıma kaydığında hızla karıştırıp kapının deliğinde gelenin kim olduğuna bakıyorum.

Koridordaki ışık kapanmış olacak tekrar yansın diye saçma sapan hareketler yapan kadını gördüğümde kaşlarım istemsizce havalanıyor. Kapıdan geri çekildiğimde durup bir iki saniye kadar bu durumu sorguluyorum ama tez canlılığını yüzüme vurur gibi bir daha uzanıyor zile ve bu defa elini oradan çekme zahmetine girmiyor. "Gel sik beynimi gel."

Homurdana homurdana açsam da zilin sesinden ne dediğimi anlamıyor Bahar ve beni görünce ayakları üzerinde yaylanıyor. Kaşlarına kadar inen beresini tepesinden tutup çekiyor ve eliyle kaküllerini düzeltiyor. Kapının önünde birbirimize attığımız manasız bakışlar kanını kaynattığında başını hafifçe omzuna düşürüp ağabeyinden daha çok bana benzeyen gözlerini kısıyor. "Ha o kadar diyorsun."

Ne dediğini anlamadığımdan kaşlarım çatılıyor ve Bahar çocukken yaptığı gibi kaşlarıma uzanıyor. Üzerime elini değil de bir bazukayı uzatıyor gibi şaşırıp hafifçe kendimi geri çektiğimde Bahar da yüzüne yayılmaya çalışan gülümsemeyi bastırıp elini geri çekiyor. "Anlamadım."

Bahar bir defa omuzlarını kaldırıp indiriyor ve sırtındaki çantanın kollarına baş parmaklarını geçirip hafifçe çekiştiriyor. Hala, üç yaşındaki gibi. Asla hareket etmeden duramıyor. "Beni evine almayacak kadar kızgınsın bana diyorum."

O söyleyince ne yaptığımı anlayıp başımı hafifçe kapıya vuruyorum ve kapının önünden çekilip elimle içeriyi gösteriyorum. "Saçmalama. Şaşırdım sadece."

Az önce süt dökmüş kedi gibi kapının önünde duran o değilmiş gibi bir defa daha yaylanıyor durduğu yerde ve kapının eşiğindeyken eğilip ayağındaki botları çıkarmaya niyetleniyor. "Geç gerek yok. Halı falan yok içeride." Bahar içeride timsah besliyormuşum gibi kaşlarını kaldırıp yüzüme bakıyor ve omuz silkip içeriye giriyor. İç güdülsel olarak döndüğü tarafta bulunan salona attığı adımları yavaşlatıp gözlerini dolaştırıyor içeride. Bir kanepe, bir sehpa ve duvarda sabitlenen bir televizyondan başka bir şey olmayan salonumu çabuk bitirmiş olacak adımlarını kanepeye ilerletiyor. O montunu çıkarıp gelişigüzel koltuğa atarken ben ayakta emir bekleyen asker gibi dikiliyorum. Gözleri sehpanın üzerindeki dağınıklığa kaydığında yüzünde sahici bir gülümseme beliriyor. "Oo bayılırım. Aşk acısından kendini dağlara vurmak yerine alkole verdin he?"

Alayla kurduğu cümleye bir küfür edesim geliyor ama tutuyorum kendimi. "Kaçırdın. Bir dahakinde haber ver bekleyeyim seni de."

"Bir daha geleceğimden eminsin yani." Eminim. Ama bunu ona söyleyesim gelmediğinden omuz silkmekte yetiniyorum. "Gidip giyinsene. Tarzan gibi dolaşma ben üşüdüm seni böyle görünce."

O söyleyince üstümde bir şey olmadığını fark edip odama gitmek için arkamı dönüyorum ve arkamdan gelen ayak seslerinden Bahar'ın da beni takip ettiğini anlıyorum. "Neden geldin demeyecek misin?"

Bu hali beni eğlendirse de bunu ona belli etmeye niyetim olmadığından omuz silkiyorum. "Amcanın oğlunun evine gelirken sebebe ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum." Arkamdaki küçük bedenden çıkan birkaç homurtu duyuyorum ve bu yüzümü daha da güldürüyor. Ona dönmeden yatağın üzerinde duran tişörtü alıp geçiriyorum üzerime ve Bahar'a döndüğümde odanın kapısına omzunu dayayıp gözlerini içeride dolaştırdığını görüyorum. "Yok zaten. Paşa gönlümün kahyası değilsin neticede." Başımı bir kez eğip onayladığımda o kapıya yaslı durmaya devam ettiğinden ben de kıpırdamıyorum. "Halın perden falan yok da, kahven de mi yok?"

Leyla'ya KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin