"Aradım, ulaşamadım sana. Vatan'dayım. İfade verip çıkacağım. Biri görür, benden önce bir şey der diye haber veriyorum. Sıkıntılı bir durum yok. Öğleden sonra hastanede olacağım zaten. Görüşürüz, dikkatli ol." Parmağımı basılı tuttuğum mikrofondan ayırıp ses kaydının hazırlanmasını ve iletilmesini bekliyorum bir süre. İletinin ekrana düştüğünü gördüğümde kilitleyip çantama atıyorum ve tam bu anda önümde bir çift postal beliriyor. "Leyla Hanım, Mert komiserim sizi bekliyor." Daha önce birkaç defa gördüğüm, isminin Salih olduğunu hatırladığım polis memurunu başımla onaylayıp ayaklanıyor ve benim için açtığı yoldan ilerliyorum. Birkaç oda geçtikten sonra camlı bir odanın önünde durup kapısını tıklatıyor ve başını içeriye uzatıp kendisini gösteriyor. Herhangi bir şey söylemesine fırsat bırakmayan Mert komiserin sesini duyuyorum. "Bekletme doktor hanımı. Alalım hemen." Salih'in benim için açtığı kapıdan içeriye süzülüp gülümseyerek teşekkür ediyor ve kapanan kapıya bakıp ilerliyorum. Ayaklanan Mert komisere elimi uzatıp tokalaştıktan sonra gösterdiği deri koltuklardan birine oturuyorum. "Leyla Hocam, hoşgeldiniz." Ela gözlerini çevreleyen gür kirpikleri bir kere daha içimi ısıtıyor ve gülümseyerek cevaplıyorum komiseri. "Hoşbulduk komiserim. Teşekkür ederim bekletmediğiniz için." Oturduğu koltuğa sırtını yaslayıp hafifçe geriye doğru esniyor ve dudaklarını birbirine yaslayıp başını iki yana sallıyor. "Ne demek. Asıl biz teşekkür ederiz, buraya kadar zahmet ettiniz." Cümlesiyle istemsizce kaşlarım çatılıyor. Mert komiser de bunu fark etmiş olacak, mahcubiyeti iyice yayılıyor yüzüne. "Keşke mecbur kaldığımız tek şey bu olsa komiserim. Hastane polisimiz sağolsun, canımıza okuyor." Kurduğum cümleler içimde bir volkanı körüklemeye başlayınca dudaklarımı ısırıp susuyorum. "Yaşadığınız sıkıntıları az çok tahmin ediyorum. Başkomiserim ile görüşeceğim. Size polis gönderen karakolun amiriyle görüşürse belki bir şeyleri halledebiliriz." Buna ihtimal vermesem de konuları karıştırmak gibi bir niyetim olmadığından sessizce teşekkür edip konuyu kapatmaya çalışıyorum.
Çünkü gerçekten, asla bu sorunun çözüleceğine inanmıyorum.
Hiçbir işi kabul etmeyen, bu benim görev tanımım değil demekten başka cümle kurmayan, karakoldan görev tanımını isteyen yazı yazmamıza rağmen geri dönüş alamadığımız hastane polisinin çözülebilir bir sorun olduğuna inanmıyorum.
Kısa süren bir sessizliğin ardından Mert komiserin sesini duyuyorum yeniden. "Leyla Hocam, Rıza Seyyah dosyası ile ilgili söylemek istedikleriniz varmış."
Komiserin cümlesiyle başımı sallayıp vücudumu masaya doğru çeviriyor ve bacak bacak üstüne atıyorum. "Komiserim, öncelikle belirtmek zorundayım. Söyleyeceklerimin delil niteliği taşıma ihtimali yok. Çünkü hastanın zihninin tamamen berrak olma ihtimali yok." Durup bir süre Hülya'nın dün akşamki halini düşünüyorum. "Biliyorsunuz, madde bağımlılığı tedavisinde, madde etkisi gösterecek güçlü ilaçlar kullanıyoruz. Elbette belli dozajlarda ve giderek azaltarak. Bu ilaçları hastalara setler halinde veriyoruz. Yani sabah akşam şeklinde düşünmeyin. Günü üçe bölüyoruz. Sekiz saatte bir uygulanıyor her bir set. İlk önce muayene ediyorum, ardından bir doz uygulanıyor." Dikkatle beni dinleyen adamdan gözlerimi ayırmadan anlatmaya devam ederken kısa bir an durup söylediklerimi idrak etmesi için süre tanıyor ve ardından devam ediyorum. "Günün ikinci setini uygulamak için hemşire hanım ile birlikte hasta odasındaydım dün. Yani bu demek oluyor ki, önceki seti almasının üzerinden sekiz saat geçmiş. Evet zihni tam olarak berrak değil ve elbette halüsinasyon çok beklediğimiz bir yan etki." Dün akşamdan beri onlarca kez yaptığım gibi yine kısa bir anlığına durup düşünüyorum. Olabilir mi diye. Bu sırada Mert'in sesini duyuyorum. "Cümleye ama diye devam edecek gibisiniz." Gözüm masanın üzerindeki ses kayıt cihazına kısa bir an değip yine Mert'e yöneliyor. "Öyle yapacağım." Kuruyan dudaklarımı ıslatma ihtiyacı hissettiğimde derin bir nefes alıp devam ediyorum konuşmaya. "Komiserim, Hülya çok kısa süre önce maddeye alıştırılmış bir çocuk. Dolayısıyla, öyle uzun uzadıya madde kullanmış, hücreleri yıpranmış, beyinde hasar bırakmış bir durumdan bahsedemeyiz. Aile üç ay öncesini işaret ediyor ilk evden uzaklaştığı zaman için. Yapılan testler, çekilen beyin bt ve muayeneler de ailenin söylemlerini destekliyor. Bunları şunun için anlatıyorum. Halüsinasyon, zedelenen beyin hücrelerinin insanlara hediyesidir. Hülya'nın hücreleri sorunsuz. Bu, tıp dilinde çocuğun ifadelerini destekleyeceğim bir durum. Ama elbette, kesin bir yargı taşımaz çünkü verdiğimiz ilaçların gücü ortada."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
Fiction généraleKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...