"Bilemiyorum. Kalbim hala çok kırık." Elimdeki kremi iyice yedirirken telefonun ekranında pür dikkat beni izleyen kızlara bakıp gülümsüyorum. "O zaman kurabiye yapacağız mecbur." Bahar'ın yerinde heyecanla kıpırdandığını gördüğümde Deniz'e bakıyorum ama kurabiye fikri deniz kızımı tam da tatmin etmiş gibi görünmüyor. "Sana da mantar çorbası yapayım mı?"
Deniz omuz silkip kendine Bahar'ı muhatap almayı tercih ediyor. "Ne diyorsun görümce? Bence teklifler üzerine düşünmeye değecek boyutta."
Bahar'ın hızlı hızlı başını salladığını görünce oturduğum yerden kalkıp mutfağa yöneliyorum. "O zaman bir saat sonra bizim mutfakta." Aynı anda telefonları kapattığımızda başımı iki yana sallıyorum. "Kalplerine giden yol sahiden de midelerinden geçiyor arkadaş."
Hamuru dinlendireceğim diye ilk önce kurabiyenin hazırlığını yapıp onu buzdolabına attığımda havuç rendelemeye başlıyorum. Bu esnada telefonum çalıyor. Mehmet'in çağrısını hoparlöre alıyorum. "Çorbadan bize de çıkar mı?"
Kulakları hırpalanmasın diye rendelemeye bir son verip Mehmet'e cevap veriyorum. "Siz kimsiniz?"
Mehmet'in sesinin gülümsediğine emin olduğum bir ton duyuyorum telefonda. "Kim olmamamızı tercih ederdin bilmiyorum ama şu an sandalyeleri toplayan bebek, Alaz. Seninki yok."
Ona cevap vereceğim sırada arkadan Alaz'ın öfkeli sesimi duyuyorum. "Sensin lan bebek, puşt!"
"Görüyorsun değil mi ağzı nasıl bozuk! Saygısız herif. Verme buna çorba." Mehmet'e gözlerimi devirip buzluktan birkaç diş sarımsak çıkarıyorum. "Kapatın da gelin hadi. Zevzekler. Dereotu alın gelirken de."
Mehmet'in cevap vermesine fırsat vermeden telefonu kapatıyorum. Ben bilmiyorum sanki benimki yok.
Benimki. Güzelmiş.
İçimde yaşayan bu Bahar'dan bozma varlığın olduk olmadık anlarda çıkışına artık alıştığımdan umursamıyorum ve havuçları rendelemeye kaldığım yerden devam ediyorum.
Benimki yok demiş miydik?
Emniyette. Muazzam bir pazar gecesi aktivitesi olarak savcı bekliyor. Nöbetçi savcı emniyette olmadığından ve saatlerdir her neredeyse teşrif edemediğinden cinsel istismar mağduru bir çocuğu ÇİM'e götürmek için, tekrar ediyorum, nöbetçi olan savcının gelmesini bekliyor. Üstelik Ezgi ile. Ki, bu kısmı umrumda değil.
Öyle mi?
Yarın itibari ile tam bir hafta olacak olan günden sonra, düzenli olarak görüşmeye, konuşmaya ve evet öpüşmeye devam ediyoruz. Bahar'ın da dediği gibi, düzenli olarak öpüştüğümüz için artık sevgili olduğumuza ikna olmuş bir haldeyim ki zaten geçen gece midye yemeye gittiğimizde elimi de tutmuştu.
Yanındayken elimizi hiç bırakmıyor. Temas bağımlısı olabilir mi?
Olabilir. Severiz.
Tereyağında çevirdiğim soğan ve sarımsakların pembeleşmesini beklerken aklım bir kez daha Ali Kemal'e kayıyor. Zaten bu ara pek bana gelesi yok. Mert o malum virüsü alıp koynuna evinde yattığından ve pek sevgili yarim bu pazar gününü benden ayrı geçirdiğinden, iki sene önce o ilk yarasayı yiyen adamın ecdadıyla bazı seviyesiz ilişkileri zorladığını biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla'ya Kadar
Ficción GeneralKim olduğunu görmek için yüzüne bakmak istediğim adamın ilk önce dudakları giriyor görüş açıma ve halinden memnun, gördüklerinden keyif alan bir gülümseme ile karşılaşıyorum. Bakışlarım dudaklarından sıyrılıp gözlerine tırmandığında kısa bir an duru...