Senin Pusulan Ne Zamandır Rüzgar?

1.7K 187 169
                                    

Hakan Altun ~ İflah Olmam
Zülfü Livaneli ~ Gözlerin
Melike Şahin ~ Pusulam Rüzgar
Emre Aydın ~ Çocuğum Belki


Saat kaç bilmiyorum ama koltuğun üzerinde öylesine dururken Ali Kemal'in katlayıp bıraktığını bildiğim ince battaniyeyi açıp huzursuz bir uykuya dalan arkadaşımın üzerine seriyorum. Günler önce, bu koltukta, buna benzer bir şekilde uyuyup uyandıktan ve benim için hazırladığı akşam yemeğini tırtıkladıktan sonra, tam da şu an dokunduğum yerlerde onun ellerinin gezindiğini bilmek, saatlerdir durmak bilmeyen ellerimin titremesini artırıyor.

Adın anılmasın adımın yanında.

Gözlerimi kapatıp kulağımda çınlayan sesinden kurtulmaya çalışıyorum. Beceremeyeceğimi anladığımda mutfakta hiç durmadan çalmaya devam eden küçük radyoyu alıp parmak uçlarımda arka balkona yürüyorum. Gecenin ayazı dindirir belki ateşimi diyorum da balkona çıkar çıkmaz masanın üzerinde Baharların bahçeden toplanmış ve boyunlarını bükmüş hanımelilerimin içinde durduğu vazoyu görmemle elimdeki titreme bütün vücuduma yayılıyor.

Yarasını sardığım adamın yarası olmam ben.

Gözlerim kapanıyor bir kez daha. Dişlerimi birbirine kenetliyorum ve göz kapaklarımın arasından durmamaya yemin etmiş gibi yeniden akmaya başlayan göz yaşlarıma müsaade ediyorum. Salıncağa oturduğumda, birkaç gece önce, bu salıncakta kulağımın arkasına yasladığı dudakları geliyor aklıma. Emin olamıyorum Leyla. Bu hanımelinin kaynağı burası mı yoksa burası mı diyen sesi bir de. O gece işaret parmağının tersinin değdiği yer titriyor şimdi eve geldiğimizde Kızey'in giydirdiği tişörtünün altında.

Gözyaşlarım hızlandığında sesim çıkmasın, Bahar sesime uyanmasın diye yan dönüp kırlente yaslıyorum yüzümü. Sonsuza kadar ağlasam, içimdeki acıdan kurtulurum diyorum da hemen önümdeki masaya az evvel bıraktığım radyodan yükselen Sezen Aksu'nun sesini duyduğumda yastıkta yankılanan çığlığıma engel olamıyorum.

Kuzey'in kucağından inip salondan çıkmadan önce arkamı dönüp Bahar'a baktığımı anımsıyorum. Yüzündeki tarifsiz gülümseme düşüyor birden aklıma. Ah diyorum. Ah bir görseydi, Bahar'ın fütursuz gülümsemesini görseydi. Mehmet anlamıyor ama o anlardı diyorum. Duysaydı ben kucağındayken Kuzey'in, biraz seveyim saçlarını sonra parmak uçlarıma Bahar gelecek dediğini. Pişman olurdu.

Sonra birden oluyor ne oluyorsa. Saatlerdir kendini harap eden ben değilmişim gibi birden kesiliyor hıçkırıklarım. Sesim çıkmasın diye yastığa gömdüğüm yüzümü kaldırıp Haliç'e bakıyorum. Birkaç balıkçı teknesinin geceyi yaran sesine, Kuzey'in yanından döndüm diye koşa koşa bize gelen Bahar'ı gören Ali Kemal'in terbiyesiz küfrü karışıyor. Sinirlendiğimi gördüğünde mahçup bir şekilde özür dileyişi, o tutuk halleriyle merdivenlerde artık olmayan Bahar'a bakışı ve omuz silkişi. Özür dilerim ama buna başka nasıl tepki verilir bilmiyorum ben deyişi.

Sonra yattığım yerden doğruluyorum. Ali Kemal'in o şaşkın yüz ifadesini düşleyen zihnime, tam da o anlardan birkaç saniye öncesi doluyor. Dokuz sene sonra, dokuz sene boyunca kendimi yiyip bitirdiğim şeyin vuku bulduğu an. Bu defa yastığı bastırmak için geç kalıyorum ve kontrolsüz bir hıçkırık taşıyor dudaklarımdan.

Bir daha, Ali Kemal'in soluklanma ihtimali olmayan dudaklarımdan.

Birkaç saniye canımdan can çıkıyor gibi hissediyorum ama ardından hastalarıma önerdiğim bir nefes tekniği işe yarıyor. Üç saniye burundan nefes alıp yedi saniyede ağzımızdan verdiğimiz değil. Başka bir tane. O yaramıyor çünkü işe biliyorum. Diyaframdaki bütün nefesin boşaldığına ikna olduğumda elimi alnıma yaslayıp çatlamak üzere olan alnımı sıvazlıyorum.

Leyla'ya KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin