Bil Diye Söylüyorum

2.8K 210 62
                                    

Bağdaş kurduğum sandalyede, etli şehriye pilavı deyip burun kıvırdığım yemeğin ikinci tabağını parmaklarımın arasında tutup diğer elimdeki çatalla yerken Ali Kemal yemek yerine arkasına yaslanıp beni seyrediyor. "Şey dememi beklemiyorsun değil mi?" Ağzımdaki lokmayı yutup bir yudum su içiyorum. He tamam doktorum tamam. Tamam biliyorum yemekte su içilmez tamam. Üff. Yeni pilavı çatalımın üzerinde toplamadan hemen önce bakışlarımı tabaktan çekip dakikalardır boş boş oturan adama bakıyorum. "Ali Kemaal." Son hecesini uzatarak adını söylemem yüzünde yamuk bir gülümsemeye neden oluyor. Sesimi incelterek devam ediyorum. "Öyle bakmasana yiyemiyorum aşkım ya."

Ali Kemal adem elmasını gözlerimin önüne sermek ister gibi başını geri atıp gülüyor. Çatalı tutan parmaklarım bu görüntü karşısında kayıtsız kalamıyor ve baskısını artırıyor elbette. Elimdeki çatalı yamulmaktan kurtaran Ali Kemal'in yüzündeki gülümsemeyi korumasına rağmen kahkahasını sonlandırıp yüzüme bakması oluyor. "Beklemiyorum yavrum. Ama, aşkım olabilir. Onu bekleyeyim mi?"

İstemsizce yüzümü buruşturuyorum ve başımı iki yana sallıyorum. "Ankara tavaya zor. Yap bir Adana, bakarız ona."

Ali Kemal dudaklarını birbirine bastırıp başıyla onaylıyor beni. "Alacağın olsun."

Yeni bir yemek sözüne hevesle atlayıp gözlerimi yumuyorum. "E madem beklediğin o değil, neden yemiyorsun?"

Ali Kemal önündeki boş tabağı işaret ediyor gözleriyle. "Yedim ya yavrum."

Yeni bir lokmayı öğütürken burun kıvırıyorum. "Kuş kadar yedin. Yediklerin anca parmaklarına falan yetmiştir. Hasta falan mısın?"

Ali Kemal az önceki kadar gür olmasa da yeni bir kahkaha ile bana seyirlik başka bir manzara sunuyor. "Canım benim. Ben üç öğün yemek yiyorum. Arada da bir sürü şey yiyorum. Senin hemen önünden bir sürü ceviz yedim. Anlatabiliyor muyum? Besleniyorum yani normal insanlar gibi."

Gözlerimi devirmemek adına birkaç kere kırpıştırıp tabağın dibini sıyırıyorum ve tabağı elimden bırakıp arkama yaslanıyorum. "Ay aferin. Afiyet olsun sevgilim tamam. Gece acıkırsan ağlama."

"Ağlamam bebeğim, gider bir avuç daha ceviz yerim." Oturduğum yerden kalktığımda bağdaş kurduğum için kısalan tişörtü düzeltiyorum ama tam bu anda Ali Kemal'in bakışları kısa bir an bacağıma düştüğünde yüzünün kasıldığını görüyorum. Önündeki tabağı aldığımda uzanıp izin üzerinde baş parmağını gezdiriyor. "Acıyor mu?"

Dilimi üst damağıma vurup reddediyorum bunu. Bilerek bakmıyorum. Baksam, kısa bir süre önce yaşadığımız o anlara döneceğim, biliyorum.

Elimdeki tabakları sudan geçirdiğim sırada Ali Kemal arkamdan gelip bedenime yaslanıyor ve tabakları elimden alıp gelişigüzel bırakıyor lavabonun içine. "Bırak sen. Ben halledceeğim. Gece yola çıkıyormuşsunuz."

Eğilip burnunun ucuyla tişörtün kısa kolunu iteliyor ve açılan omuz başıma bir öpücük bırakıyor. Kolları arasında dönüp tezgaha yaslandığımda aramızda kısa bir mesafe oluşsa da hemen yanımdan tezgaha yaslanan elleri sınırlarımda geziniyor, yine. "Mehmet mi söyledi."

Kaşlarını kaldırıyor. Bu kez eğilip köprücük kemiklerimin ortasında oluşan boşluğa dudaklarını bastırdığında bir tane yumruğu hak ettiğini düşünüyorum ama bunun yerine tırnaklarımı avuç içlerime bastırmakla yetiniyorum. "Bahar buradaydı. Senin önünden çıktı." Kaşlarım merakla havalandığında onaylıyor beni ve elimden tutup çekiştiriyor. Salondaki kanepeye oturduğumuzda belimi kol kısmına yaslayıp bacaklarımı kucağına uzatıyorum ve parmakları ustalıkla ayaklarımda dolaşmaya başlıyor. "Teşekkür etmeye gelmiş."

Leyla'ya KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin